25 yaşındaki Adele açıklama yaptı, “İlk albümümü çıkardığımda sosyal medya bu kadar güçlü değildi, Twitter’ın bu kadar etkisi yoktu, Instagram daha hayatımızda yoktu” diye.
İngiliz eğlence hayatının önemli işletmecilerinden Matt Hermer ile konuştuğumda Türkiye’yle ilgili ilk sorduğu şeylerden biriydi, “Türkiye’de sosyal medya yasağı devam ediyor mu? Twitter açıldı mı?”
Cem Yılmaz, izleyicilerin film eleştirilerine tek tek cevap verdi, “Biletler çok pahalıydı” yazan bir izleyiciye, “Seçim vaatlerimden biriydi. Olmadı, yapamadım” diyerek.
Sosyal medyada bir çağdaş sanat eseri ya da bir bisiklet fotoğrafı paylaştığınız anda bile eserin sanatçısından ya da bisiklet firmasından anında yorumlar yağıyor. Sevgililer ilişkilerini sosyal medya üzerinden yaşıyor, kavgalar, ayrılıklar, barışmalar gözümüzün önünde oluyor.
Çipras tweet’leri sildi
Bunların hepsini bekliyorduk ama devlet ilişkilerinin de sosyal medya üzerinden yürümesi beni hâlâ şaşırtıyor.
Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras’ın diplomasi sınırlarını zorlayan tweet’leri, daha sonra Başbakan Ahmet Davutoğlu’ndan gelen “Aleksis, olumlu gündemimize odaklanalım” tepkisiyle İngilizce tweet’leri silmesi, Yunanca olanlara dokunmaması...
Artık sosyal medyada hepimizin eşitlendiğini gösteriyor işte.
Devlet liderleri de diplomatik ilişkileri artık kapalı kapılar ardında değil herkesin gözü önünde sosyal medyada 140 karakterle sınırlı yaşıyor. Ama unutulmaması gereken bir şey var, atılan tweet’leri, verilen mesajları kendi hesabınızdan ne kadar hızlı silebilirseniz silin, kimsenin hafızasından silemiyorsunuz işte.
Devir screenshot (ekran görüntüsü) devri çünkü.
Whatsapp’ın bir üst versiyonu gibi olan Telegram’ın ‘secret chat’ adlı kendi kendini anında yok eden mesajlaşmasını kullansanız bile screenshot’lar ile delil bırakıyorsunuz geride. Sosyal medyada silip kurtulduğunuzu düşündüğünüz şeyler Google’daki sicilinize çoktan işlenmiş oluyor. Söz ağızdan bir kere çıkıyor işte.
1600’lerin sosyal ağı: Kahveler
Sosyal ağ sanıldığı kadar yeni bir şey mi? Hayır. The Economist’in dijital editörü ve ‘Duvara Yazmak: Sosyal Medya-İlk 2000 Yıl’ adlı kitabın yazarı Tom Standage’e göre sosyal ağlar hep vardı.
“İngiltere’de 1600’lerde sosyal ağ kurulan yer, kahvelerdi” diyor.
Kahve kültürü de kahve gibi Arap ülkelerinden gelmiş. O yüzden başta çok karşı çıkanlar olmuş. “O zamanlar insanlar kahveye sadece kahve içmeye değil, okumaya, gündemi tartışmaya, dedikodu ve söylentilerden haberdar olmaya gidiyordu. Farklı alanlardan insanlar kahvelerde bir araya geliyordu, birbirlerinden yeni birçok şey öğreniyorlardı.
Ayrıca kahveler postane görevi de görüyordu, mektuplar kahvelere bırakılıyordu. Bazı kahvelerin uzmanlık konuları oluyordu, bilim, politika, edebiyat ve gemicilik gibi.”
Her şeye rağmen kahvelerin üretimi düşürdüğünü düşünenler vardı. Aynı şimdi sosyal medyaya olduğu gibi kahvelere de karşıydılar. Standage’e göre, sanıldığının aksine 1600’lerde kahveler yaratıcılığı destekledi, insanları ve fikirleri bir araya getirerek. Isaac Newton gibi bilim adamlarına bile teorilerini yazdıran kahvelerdeki hararetli tartışmalardı. Hatta bu yüzden kahvelere ‘Penny Üniversiteleri’ bile deniliyordu, çünkü bir fincan kahvenin fiyatı 1 penny idi.
Kahvelerde yapılan toplantılar yeni iş modellerine de örnek oldu, Londra’daki Jonathans adlı kahvehane Londra borsasına dönüştü.
Sosyal medyada olduğu gibi, kahvelerde de zaman kaybedenler oldu. Ama uzun vadede görüldü ki kazanç, kayıplardan çok daha fazla.
Biz hâlâ alışma dönemindeyiz.
Elbette, hatalar da oluyor, bilgi kirliliği de. Ama kabul etmeliyiz, sosyal ağlar modern dünyayı şekillendiriyor.
1600’lerde de böyleydi, şimdi de böyle.