Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Steven Spielberg, Ron Howard ve Mark Waters gibi usta yönetmenler aynı filmi yeniden çekmek istedi. Başrolde Owen Wilson, Jim Carrey ve Sacha Baron Cohen gibi birçok ünlü ismin adı geçti.
1947 yapımı filmin yapımcısı Samuel Goldwyn’di, aynı adı taşıyan oğlu Samuel Goldwyn Jr. ise filmi yeniden yapabilmek için yıllarca uğraştı.
Bundan tam 20 yıl önce kararını vermişti, ne yapıp edip filmi günümüze uyarlayacaktı. Sonuçta, film adı geçen oyuncu ve yönetmenlere kısmet olmadı, Ben Stiller hem başrolü hem de yönetmenliği kaptı.
‘The Secret Life of Walter Mitty’den (Walter Mitty’nin Gizli Yaşamı) bahsediyorum.
James Thurber’in hikayesinden yola çıkan film acımasızca eleştiriler de aldı, ‘Forrest Gump’ kadar ilham verici olduğunu söyleyenler de çıktı.
Film, Life dergisinde çalışan hayalperest Walter Mitty’nin hikayesini anlatıyor.
Life dergisinin basılı son sayısı ve artık baskıdan sadece internete geçeceği zamanda geçiyor. Dergicilik ya da gazetecilik yapmış herkes için film daha da çok şey ifade ediyor. Yalnız bir dönemin bitmesine tanıklık etmiyorsunuz, kendi deneyimleriniz de gözlerinizin önünden geçiyor ister istemez.

Beklentinin çok üstünde
Filmi izlerken Aktüel günlerine geri döndüm. Bir dia uğruna nerelere gittiğimiz geldi aklıma. Saatlerce elimizde loop, ışıklı masa üstünde dia seçiyorduk. Dialara bir şey olmasın diye gözümüz gibi bakıyorduk.
Derken dijitale geçildi, dia devri tamamen kapandı. Yeni bir dönem başladı.
Evet, filmin ana fikri bu değil aslında. Çok isteyip de yapılamayacak hiçbir şey olmadığı hissiyle ayrılıyorsunuz sinemadan. Anlatması zor ama film de aynı Walter Mitty gibi beklentinin çok üstünde.
Ben Stiller, yıllarca romantik komedilerle oynadı. Daha önce de yönetmenlik yaptı. Ama doğrusu bir yönetmen olarak bu kadar iyi bir iş çıkaracağını kimse beklemiyordu.
Müzikten görüntüye filmde her şey yüzünüzü güldürüyor.
Özellikle bugünlerde, bünyeye iyi geliyor. Bir an önce görmekte fayda var.

Haberin Devamı

VASAT TÜRK FiLMLERiNE MAHKUM MUYUZ?

Haberin Devamı

Konu sinemadan açılmışken, fark etmişsinizdir sinema salonlarında son zamanlarda Türk filmleri aldı başını yürüdü. 10 filmden 7’si Türk filmi. Bazıları bu durumdan memnun, bazılarıysa şikayetçi.
İzlemeye kalkınca ise sonuç hep aynı, film ya iyi başlıyor, sonradan çuvallıyor; ya kötü başlıyor sonradan açılıyor. Ne yazık ki, al birini vur ötekine. Daha iyi olmalarını istiyoruz, bunun için de izleyerek destek olmaya çalışıyoruz. Ama aralarında bazı fragmanlar var ki, daha fragmanı izler izlemez filmin ne kadar kötü olabileceğini anlıyorsunuz.
Doğrusu, bu kadar kötü filmlerin çekilmesini boşuna emek ve vakit kaybı olarak görmekten başka seçenek kalmıyor geriye.
Kabul etmek lazım, daha önümüzde çok uzun bir yol var. Alacağımız çok ders var. Öyle Oscar lobisi yapmakla olmadığını da gördük. Tanıtımdan önce iyi film yapmak gerekiyor.
Sinemacıların bazı seviyesiz komedilere güldük diye önümüze her gelen vasat filme güleceğimizi sanıyor olması yazık.
Vasatın da bir sınırı var. Hepsi çekilmiyor işte.