Londra’da Omeara’da çok da kalabalık olmayan bir rock konserindeyiz.
Sahnede harika bir ses var, ama orkestranın gümbür gümbür sesi o harika sesi bile bastırıyor.
Kendisi de durumdan hiç şikayetçi gibi değil, gitar çalan eşi Emre Kula’ya hayranlıkla bakıyor.
Bis yapacaklarını bile, eşine bakıp “Patron o, o derse yaparız!” diye duyuruyor.
Telomerler ne kadar işe yarasa da artık yaş konusu görüntüde ne kadar önemsizleşse de Sertab Erener hayranları şaşırıyor, O2 Indigo’daki kendi konserinden bir gece önce Oceans of Noise adlı genç bir rock grubuna Sertab’ın solistlik yapmasına...
Kendi güzel Türkçe şarkıları yerine İngilizce şarkılar söylemesine...
‘Kırık Kalpler Albümü’ndeki ‘Olsun’ şarkısı bile Amerikalı bir yapımcının yazdığı sözlerle ‘All Soon’ oluvermiş.
Konseri izlerken ister istemez, ben bu filmi daha önce izlemiştim diye geçiriyorum içimden.
Daha önce Sertab, Demir Demirkan ile de benzer İngilizce albüm çalışmaları yapmıştı.
Doğrusu Sertab’ın sonuna kadar hak etmesine rağmen “Ben zaten yıldızım” havasına girmemesi harika.
Hayatında ilk defa bir müzik grubunun solisti olmuş kadar heyecanla bu mütevazı sahneye çıkması da sonsuz saygı duyulacak bir şey.
Onun yerinde kim olsa egosu girerdi devreye.
Ama bir yandan da bu kadar yetenekli ve başarılı bir kadının aşk uğruna kendini bu kadar geri plana çekmesini izledikçe “Acaba bir erkek de Sertab’ın yaptığını yapabilir miydi?” diye düşünmeden edemiyor insan.
Sırf eşini mutlu etmek için yıllarını verdiği kariyerini yok sayıp eşini parlatmak için bu kadar kendini paralar mıydı?
Hiç sanmıyorum.
EVRENSEL OLMAK İÇİN İNGİLİZCE ŞARKI ŞART MI?
Konser boyunca Sertab İngilizce şarkılar söylüyor, hiç Türkçe şarkı söylemiyor.
Evet, uluslararası olmak için evrensel bir dil İngilizce. Ama doğrusu İngilizce şarkılar Sertab gibi özel bir yeteneği bile sıradanlaştırabiliyor. Nasıl Haris Alexiou gibi Yunan şarkıcılar duruşlarını asla bozmadan Yunan şarkılarını söyleyerek dünyada kendilerine yer edindiyse, Sertab gibi bir yetenek de aynı şekilde kendinden ödün vermemeli.
İşte o zaman ne kadar özel olduğu daha iyi anlaşılır.
MERYEM AYARLARIMIZLA OYNADI
Biz saçımızı süpürge etmeye, dişimizi tırnağımıza takıp hiç durmadan çalışmaya, haklarımızın pek de farkında olmadan ayakta kalabilmek için mücadele etmeye alışık büyüdük.
Hiçbir zaman “Yeter artık tükendik!” diye bir şey demek aklımızın ucundan bile geçmedi.
Ta ki Meryem Uzerli, Muhteşem Yüzyıl’dan tükenmişlik sendromu gerekçesiyle ayrılana kadar.
İşte o zaman Meryem bizim fabrika ayarlarımızla oynadı.
Şimdiye kadar hiç aklımıza gelmeyen bir şeyi kendi kendimize sormamıza neden oldu.
“Acaba tükendim mi, acaba tükenir miyim?” derken Meryem iyileşip Türkiye’ye döndü, ardından diziler, filmler peş peşe geldi.
Reytinglerde, gişede aradığını bulamayınca ise şimdi yeniden tükenmişlik sendromuna kapılmış, Almanya’ya geri dönmüş söylentileri var.
Tam da yeni toparlanmışken, şimdi yine Meryem ile “Acaba tükendik mi?” sorusuyla sarsılıyoruz.