Bu cümleyi her duyduğumda tüylerim diken diken oluyor.
Hâl İstanbul için yabancılar sık sık kullanıyor, biz de böyle korkunç şeyler sadece İstanbul’da olmuyor gerçeğini anlatmak için on takla atıyoruz.
Çok değil, kısa süre önce bir İngiliz arkadaşımla Beyoğlu’nda sohbet ederken, “İstanbul’a gideceğimi söylediğimde, ailem ve birçok arkadaşım ‘Sakın gitme, çok tehlikeli’ dedi” deyiverdi laf arasında.
Yüzümdeki ifadeye aldırmadan, “Seninle konuşurken de İstanbullu olduğunu söylediğinde yüzlerindeki ifadeden anlamıyor musun?” diye devam etti.
“Yok, benim konuştuğum bütün yabancılar Türkiye’ye gelmek istiyor, artık korku kalmadı” cevabını verdim hışımla.
“Belki sana ayıp olmasın diye öyle yapıyorlardır” dedi. Demesiyle ben de
istem dışı saldırıya geçtim.
“Londra tehlikeli değil mi, Londra Köprüsü’nde Borough Market’te olanları unuttunuz mu?” diye başladım.
Ben tam da o gün o köprüden yürümüş, o pazar yerine gitmiş, sokakta oturup kahve içmiş eve dönüyordum haber geldiğinde diye anlattım bir solukta.
“Peki ya sırf çocukların ve gençlerin gittiği bir konserde yaşananları?” diye devam ettim.
“Evet, ama İstanbul’da daha çok oluyor” diyecek oldu. İngiltere’nin uzun yıllar mücadele ettiği IRA’yı unutarak.
Belki yaşı tutmadığı için hatırlamaya, belki kötü anıları silmek daha kolay
geldiği için insana.
Bu konuşmanın hemen üstüne Barselona’daki korkunç saldırının haberi geldi. Bir yandan çok üzüldüm, bir yandan İngiliz arkadaşımla konuştuklarımız tekrarlandı aklımda. İkimiz de yakın zamanda İspanya’ya gitme planları yapıyorduk.
Bakalım şimdi ona ailesi ve arkadaşları “Barselona çok tehlikeli, gitme” diyecekler mi diye düşündüm.
Hiç sanmıyorum.
Şimdi ise Las Vegas’ta korkunç bir facia yaşandı. Bundan sonra “Las Vegas çok tehlikeli, sakın gitme!” diyecek mi turistler birbirlerine?
Hiç sanmıyorum.
Artık dünya iyice çıldırmış durumda.
Artık sadece bizim ülkemizin değil, her yerin aynı çaresiz durumda olması
hem çok üzüyor hem de tuhaf bir şekilde rahatlatıyor.
Artık “Sakın gitme, çok tehlikeli” cümlesi geçerliliğini yitirdiği için.
Sonunda iyiler kazanacak mı?
Böyle durumlarda geçen yıl Marka Konferansı öncesi Wallpaper dergisi yayın yönetmeni Tony Chambers ile konuştuklarımız geliyor aklıma.
İngiltere’de 70’ler ve 80’lerde yaşadıkları terör saldırılarını anlatırken, gözlerindeki hüzünle karışık umut gitmiyor gözümün önünden.
“Hiç bitmeyecek, hayatım hep böyle geçecek sanıyordum, hepimiz öyle sanıyorduk! Ama sonra uzlaşmaya varıldı, bir anda çözüldü sorunlar” demişti Tony. Sonra da eklemişti, “Sonunda iyiler kazanıyor. Kötülükleri daha çok görmek, daha iyi ve daha toleranslı olmamızı sağlayacak.”
Öyle olmasını umuyoruz.
Her şeye rağmen.
Cumbul’un kabalığı
Dünyanın neresinde bir ödül töreninde sunucu, ödül alan kişinin elini sıkmayı
reddedip arkasını döner? Ve bunu görüşlerini beğenmediği kişiyi protesto etme hakkı olarak görüp tribünlere oynar?
Bu, sinema gibi açık fikirli yaratıcı insanların buluştuğu bir sektörde bile yaşanıyorsa çok fena.