Paris’te Louis Vuitton’a ait Espace Culturel, önemli bir sanat galerisi. Bir sanatçının işinin burada sergileniyor olması bile başlı başına bir başarı.
Zaten Louis Vuitton grubunun sahibi Bernard Arnault dünyanın en önemli sanat koleksiyonerlerinden biri. Frank Gehry imzalı Fondation Louis Vuitton’da da koleksiyonundan eserler görmek mümkün.
Birkaç yıl önce Espace Culturel’de çağdaş Türk sanatçıların işlerinden oluşan ‘Yolculuklar: Günümüzün Türkiye’sinde Gezintiye Çıkmak’
sergisi gerçekleşti.
Küratörü başta LVMH’nin patronu Bernard Arnault olmak üzere birçok önemli koleksiyonere danışmanlık yapan Herve Mikaeloff’du. Mikaeloff’un Arnault koleksiyonu
için Türkiye’den bir sanatçının
eserini seçmesi demek, o sanatçının kısa zamanda dünya çapında
olması anlamına geliyor.
Peki ama sergide hangi sanatçıların işleri yer aldı? Murat Akagündüz, Halil Altındere, Silva Bingaz, Canan, Gözde İlkin, Murat Morova, İhsan Oturmak, Ceren Oykut, Tayfun Serttaş, Ali Taptık ve Hale Tenger.
Mikaeloff, Türkiye’nin çok kültürlülüğünü vurgulamak istemişti, bunun
için seçtiği bütün isimler tanıdıktı.
Biri hariç: İhsan Oturmak. İhsan o zaman daha 25 yaşındaydı, Diyarbakır’ın bir köyünde zorluklarla büyümüş İstanbul’a yeni gelmişti.
Yaşadığı zorlukları anlatmaktan da hiç hoşlanmıyordu. Birçok kişi için çok şey ifade eden, sanata desteğiyle bilinen lüks markayı İhsan o zaman ilk defa duymuştu, onun için çok da bir şey ifade etmiyordu.
Kendi işine bakıyordu.
İhsan’ın hikayesi kadar Mikaeloff’un onu bulması da ilginçti. Rotary yarışmasının sergisinde beğenmişlerdi ‘Rejim Değişikliği’ adını verdiği ilkokul sınıflarını anlattığı işlerini. İşte o serginin açılışında İhsan’la tanıştığımda önyargılı olmamak gerektiğini bir kez daha anlamıştım.
Daha önce mesafeli yaklaştığım Rotary yarışmalarının ve sergilerinin aslında bir sanatçının kaderini değiştirebileceğini gözümle gördükten sonra yarışmalara bakışım da ister istemez değişti. Şimdi İhsan Londra’da yeni sergisine hazırlanıyor.
Türkiye’de çağdaş sanat piyasası ona hala mesafeli yaklaşıyor ama
neyse ki Londra’da onu destekleyen yeni bir galeri var. İşte sırf bu hikayeden sonra bile Rotary’nin Bazaart adlı uygun fiyatlı sanat fuarı ayrı bir önem taşıyor.
Tabii bunda ekibin başında bu piyasanın çok içinden birinin Celine Chalabi Uras’ın olmasının da etkisi çok. Yeniköy Rotary Kulübü’nün Bazaart’ı 25 Mart’ta Nişantaşı The Sofa Hotel’de. Kaçırmayın!
Ve Panayır Köyden Gider…
Festivalde beni çok heyecanlandıran bir Türk filmi var. ‘Ve Panayır Köyden Gider’, Mete Sözer’in ilk uzun metraj filmi. Engin Altan Düzyatan, Cem Davran, İlyas Salman, Açelya Devrim Yılhan ve Meral Çetinkaya oyuncular arasında.
Ayrıca Konya’da filmin çekildiği Gökbudak köyünün halkı da profesyonel oyuncularla yarışıyor.
Filmin müziklerini ise Police’in efsane gitaristi Andy Summers yaptı.
‘Ve Panayır Köyden Gider’, 15 Nisan’da Beyoğlu Sineması’nda gösterilecek.
Biletler satışa çıkar çıkmaz almakta fayda var.
‘Melek yüzlü katil’
Aylarca her adımını izledik, Amanda Knox’un.
2007’de vahşice öldürülen Meredith Kerchner’in ev arkadaşıydı.
Sevgilisi Rafaele Sollecito ile birlikte Meredith Kerchner’i öldürdüğü iddia edildi, hapis yattı, deliller yetersizdi. Yıllar süren dava süreci sonucunda 2014’te Knox ve Sollecito suçlu bulundu.
Buna rağmen temyiz mahkemesi sonucunda Amerika’ya yerleşti ve İtalya’ya bir daha geri dönmedi.
Hatta şimdi hayatını baştan yarattı, yeni sevgilisiyle nişanlandı ve gazeteciliğe başladı. Mahkeme tarafından suçlu bulunmasına rağmen kamuoyunda sevildi Amanda Knox.
Boşuna ‘melek yüzlü katil’ lakabını almadı. Seda Sayan’ın “Bu kadar güler yüzlü katil mi olur!” diye iki eşini öldüren katili canlı yayına çıkarması gibi uluslararası medya da Amanda’yı ‘melek yüzlü’ diye bağrına bastı, Amanda ve 1 milyon dolara bir PR şirketiyle anlaştığı iddia edilen ailesi de medyayı ve popülariteyi çok iyi kullandı.
ABD’de onun suçlu olmadığına inananların sayısı inananlardan fazla.
Sonuç, İtalya’da hapisten çıkıp ABD’de hayatına baştan başlayabildi.
Hatta ilk kitap anlaşmasından 4 milyon dolar kazandı. TV kanalları onu konuk alabilmek için birbiriyle yarıştı. Ölen kişi ise unutuldu gitti.
Şimdi ise bu konu üzerine filmler yapılıyor. Amanda Knox’un hikâyesini anlatan bir film geliyor İstanbul Film Festivali’ne:
Michael Winterbottom’ın ‘Meleğin Yüzü’ (‘The Face of an Angel’).
Olayı araştırmak için İtalya’ya giden bir gazeteci ve belgesel yönetmeninin gözünden cinayete ve sonuçlarına farklı bir açıdan göz atıyor. Başrollerini Cara Delevingne, Daniel Brühl ve Kate Beckinsale paylaşıyor. Heyecanla bekliyorum.