Nice için dua et...
Paris için dua et...
Brüksel için dua et...
Ankara için dua et...
İstanbul için dua et...
Hepimiz için dua et...
Elimizden tek gelen bu...
Ekranları karartmak, “Sözün bittiği yerdeyiz” ile başlayan giderek anlamsızlaşan cümleler kurmak ve her olay yerinin yaşandığı şehir için dua etmek...
Bu kadar çaresiziz işte.
Filmlerde görsek bu kadar da olmaz diyeceğimiz şeyler gerçek oluyor.
Her son dakika haberi, içinde terör kelimesi geçen her cümle aynı etkiyi yaratıyor.
Daha devamını dinlemeden anında telefonlara sarılıyoruz.
Ailemizin, arkadaşlarımızın, tüm sevdiklerimizin iyi olduğunu duymadan rahatlamıyoruz.
Sevdiklerimiz iyiyse, sanki o zaman rahatlıyor muyuz?
Hayır ama en azından şükrediyoruz.
Gelişmeleri TV’den ve sosyal medyadan takip etmeye çalışıyoruz.
Nice’te yaşananlardan sonra yayın yasağı yok, sosyal medyada yavaşlama yok.
Taksiler, oteller, halk felaketi fırsata çevirmiyor, birbirlerine ücretsiz yardım etmeye çalışıyor.
Dehşetle izliyoruz olanları, açıklanan sayılar artıyor, acı da...
Oysa biliyoruz, rakamın kaç basamaklı olduğu fark etmiyor aslında.
Her hayat çok değerli.
En çok olanlara alışmaktan korkuyoruz, çaresizliğimize boyun eğmeye...
Daha da fenası, artık birbirimizi “Neyse, sadece İstanbul’da değil, Brüksel’de, Paris’te, Nice’te de oldu” diye teselli ederken buluyoruz.
Nasıl bu kadar saçma bir hale geldik?
Başka ülkelerde, başka şehirlerde de terör var diye kendimizi avutacak kadar şuursuz olduk?..
İşte “Sözün bittiği yer” bu olsa gerek...