Seri katil Atılay Filiz’den daha ürkütücü olan onunla selfie çeken emniyet ve hastane personeli.
Daha da fenası, bu selfieleri çekenlerin biri can güvenliğimizi, biri sağlığımızı emanet ettiğimiz kurumlarda görevli.
Peki ama neden bir popstarla hatıra fotoğrafı çektirir coşkusuyla bir katille objektife gülümsüyorlar?
Söz konusu, üç kişiyi öldürdüğü iddia edilen ama yaşadıklarına rağmen objektifler karşısında rahatça poz verebilen soğukkanlı bir seri katil.
Üstelik son yılların en zeki, en organize, en sistemli seri katili ilan edilmiş, bir minibüste yakalanmasına rağmen.
Tabii bunda kabul etsek de etmesek de medyanın da etkisi çok.
Türkiye’de seri katil örneklerine alışık değiliz.
Seri katil denince Hannibal filmlerinden öteye geçmiyor bilgimiz.
Ve işte filmlerle gerçekleri ayırt edemez duruma geliyoruz, çocuklar için canavarlı filmler neyse, yetişkinler için de seri katiller aynı derecede korkunç ama eğlenceli halde ne yazık ki.
Merak uyandırıyor, yaptıklarını kavga izler gibi ağzı açık izleyenler de olabiliyor.
Ama asıl daha da önemlisi seri katiller de popüler kültür figürleri haline getiriliyor.
Ünlü kültüründe hangi nedenden dolayı ünlü olduğunuz fark etmiyor işte.
Nasıl bir yetenek ya da beceriniz olduğu kimsenin umurunda değil.
Pekala iki fotoğraf paylaşarak da ülke gündemine gelebiliyor, şöhretin tadını çıkarabiliyorsunuz.
Andy Warhol’ün “Herkes bir gün 15 dakikalığına ünlü olacak” sözü çoktan doğrulandı.
Hal böyle olunca, seri katille çekilen selfieler de şaşırtmıyor.
Canlı bombalar da, Orlando’da yaşanan korkunç katliam da, katliam sırasında çekilen selfielerde...
Hepsi dönüp dolaşıp aynı yere bağlanıyor, hasta ruhların anlık da olsa kendilerini özel, önemli hissetme isteklerine...
Popüler kültür de buna çanak tutuyor ne yazık ki...
Her şey ‘like’ almak için
Ünlü olsanız da olmasanız da; milyonlarca takipçiniz olsa da takipçi sayınız iki elin parmaklarını geçmese de fark etmiyor.
Hemen her yerde kendimizi selfie yaparken buluyoruz.
İster özçekim deyin, ister nefsi suret.
Genelde amaç, ne kadar iyi gözüktüğümüzü, ne kadar iyi vakit geçirdiğimizi, ne kadar iyi bir hayatımız olduğunu hem kendi kendimize hem de başkalarına göstermek ve bunu yaparken de mümkün olduğu kadar çok ‘like’ almak.
Tek istek: Tanınmak ve beğenilmek
Selfie, içinde yaşadığımız dijital çağda bir ‘tanınma’ isteği olarak kabul ediliyor.
Başkalarının bizi nasıl görmesini istediğimizin şekli aslında.
Birbirimize karşı ne kadar acımasız olsak da hepimizin ortak tek bir derdi var: Görülmek ve beğenilmek!
Artık bir anı ölümsüzleştirmek için değil, sadece o anı yaşadığımızı hissetmek için de selfie yapıyoruz.
Bunu yaparken eğleniyoruz da.
Sadece selfie yapsak iyi, bir de filtrelerle güzelleşme ve itinayla kusurları silme aşaması var, sonrasında da Facebook ve Instagram’a hangi resmin post edileceğinin seçimi...
Daha sonra sırayla kimler ‘like’ etmiş, kimler ne yorumlar yazmış takip ediliyor.
Ama bunu yaparken o anı kaçırmamak da gerekiyor.
Bir yandan elinizde telefonla oynayıp, bir yandan da etrafınızda olan biteni takip edebilmek için daha çok enerji harcanıyor.
İngiltere’de bir üniversite ders programına selfie’yi de ekledi.
Üniversite, kendi öğrencilerinin yanı sıra dışarıdan da derse katılmak isteyenleri kabul edecek.
Türkiye’de böyle bir ders açılır mı dersiniz?
Biz, köprüde biri intihar ederken önünde selfie çekecek kadar bu çılgınlıkta ileri gitmişiz.
Seri katille bile selfie çekmeden duramayanlar var aramızda.
Olsa olsa, selfie dersini biz veririz.