Paris haute couture moda haftasında bu yıl sıkı bir eleme gerçekleşmiş. Birçok marka resmi takvimden çıkarılmış. Bu haftada defile yapabilmek için federasyona üye olmak ve davet edilmek gerekiyor. Bunun için de atölyeler sıkı bir denetimden geçiyor. Kaç kişinin çalıştığından nasıl bir el işçiliği kullanıldığına kadar.
İşte bu yüzden 2015 ilkbahar-yaz haute couture haftasında Dice Kayek’in olması önemli bir gelişme. Evet, moda haftalarında takvime girebilmek de bir başarı, ama asıl zorluk o takvime girebildikten yıllar sonra da Paris’te ayakta kalabilmek.
“Dile kolay, 22 yıl oldu artık” diyor Dice Kayek’in Ayşe Ege’si defileden bir gece önce atölyelerinde buluştuğumuzda. “Artık alıştık, eskisi kadar çok heyecan yok” diyor.
Bunu gerçekten inanarak mı söylüyor, yoksa etrafı sakinleştirmek için mi söylüyor, emin değilim. İçeride bir elbisenin işlemeleri
tamamlanmak üzere.
“4 aydır bu elbise için çalışıyoruz” diyor Ayşe. Gerçekten de yakından inceleyince belli oluyor, bu koleksiyondaki her bir elbise birer sanat eseri gibi. Müthiş bir titizlik ve yaratıcılık var. En önemlisi de Ece Ege’nin bizde ‘Bu tarz benim’ demeye hakkı olan sayılı
tasarımcıdan olması.
Ece Ege tasarımı bir elbiseyi gördüğünüz zaman anlıyorsunuz, kendi markası Dice Kayek ya da tasarımını üstlendiği Machka’nın olduğunu. Bazen sırf bu yüzden kendisini tekrarladığını düşünenler de oluyor, ama tarz böyle bir şey işte.
Büyük moda evleri sadece Arap ve Rus müşterilere yönelik çalışırken, hala kendini koruyabilmek. Belki de o yüzden birçok Fransız markasının peşinde olduğu, Fransa’nın en önemli kadınlarından biri çok yakında sadece Dice Kayek giyecek.
Paris’in en çok turist çeken mağazası Galeries Lafayette’te Dice Kayek’e geniş bir alan ayırılmış.
Sanat eseri gibi oyuncak bebekler
Şehrin en güzel müzelerinden Palais de Tokyo’dayız.
Bir yandan saç, makyaj yapılıyor, bir yandan mankenler soyunup giyiniyor. Ece Ege son rötuşları yapıyor, uluslararası basına röportaj verirken.
Fotoğrafçılar da olanı biteni görüntülüyor.
Bir de ellerinde telefonlarıyla kuliste yaşananları görüntülemeye çalışanlar var. Paris’te yaşayan, stiliyle de her zaman dikkat çeken sosyolog Nilüfer Göle ve benim gibi. Backstage ayrı bir dünya, müthiş bir koşturma var, kimsenin nefes alacak hali yok. Saat 12.00’yi gösterdiğinde işi olmayanlar çıkıyor, front row’da yerini alıyor.
Çiğdem Simavi ve Semahat Arsel de var izleyiciler arasında, efsane moda yazarı Suzy Menkes de. ‘Dollhouse’ (Oyuncak bebek evi) adını verdikleri koleksiyonda Ece Ege, Annette Messager, Louise Bourgeois ve Hans Bellmer’in işlerinden ilham almış. Sonuç, çok başarılı. Mimari formların yumuşatılmış hali. Katlamalar, drapeler, piliseler ve kırmalar detaylarda görülüyor. Ayrıca yap-boz ve yeniden yapmak gibi tekniklerle iki değişik konseptte olan elbiseler bozularak, orijinallerinden farklı üçüncü bir parçaya dönüştürülüyor. Özellikle elbiseye dönüştürülmüş smokin ceket ve lacivert palto-elbise moda basınının ilgisini çekiyor. Tabii 4 ay boyunca işlenen elbise de…
Defilenin sonunda Ece Ege selam vermeye çıktığında alkış dakikalarca devam ediyor. Bu da moda haftalarında çok nadir olan bir şey.
Defilede her türlü detay düşünülmüş. Davetlilere minik Dice Kayek kutularında Divan’ın meşhur çikolatalı fıstıklı lokumlarından hediye ediliyor. Zaten Dice Kayek’in Paris Moda Haftası’ndaki defile ve sergilerini izleyenler Türk lokumunu da artık yakından biliyor.
Galeries Lafayette teftişi
Sabah daha gözümü açar açmaz kendimi Paris’in en çok turist çeken mağazası Galeries Lafayette’te buluyorum. Hayır, yüzde 70’lere varan indirimlerin peşinden değil. Defileden önce Dice Kayek’in mağazadaki yerini ve koleksiyonunu merak ettiğimden. Dice Kayek’e geniş bir alan ayırılmış. Etiketlere bakıyorum, 2600 euro’lar gözüme çarpıyor. Alaia’larla aynı fiyatlarda satılıyor Dice Kayek. Gurur duyuyorum.
Büyükelçilikte kutlama
Moda haftasında büyükelçilikler kendi ülkelerinin tasarımcıları şerefine davetler veriyor. İtalya’nın Paris Büyükelçiliği’nde Pucci ve tasarımcısı Peter Dundas şerefine bir yemek var, bizim Paris Büyükelçiliği’nde ise Hakkı ve İnci Akil ev sahipliğinde Dice Kayek şerefine bir yemek var. Haremlique’in kurucuları Caroline Koç-Banu Yentür’den, Marka Konferansı’nın kurucusu Ayşegül Yürekli Şengör’e birçok tanıdık isim katılıyor.
Sadece Türkler de değil, birçok yabancıyla da tanışıyorum. İsveç konsolosu defileden çok etkilenmiş, “Türkiye Avrupa Birliği’ne girmeli” diyecek kadar. Sofra da neredeyse
defile kadar etkileyici.
Dolmalardan su böreklerine, içli köftelerden baklalı enginarlara yok yok.
Finalde ise ayva ve kabak tatlılarına sıcak lokmalar eşlik ediyor. Sofranın önünden ayrılamayanlara yabancılar soruyor, “Ne kadar zamandır Türkiye’ye gitmiyorsunuz?” diye.
Bir arkadaşımız cevap veriyor: “Daha bu sabah geldim”.
Yabancıların anlaması mümkün değil tabii.
“Biz artık böyle güzel Türk yemeklerine hasretiz, hayatımız salata tırtıklayarak geçiyor” deyip kendi aramızda gülüyoruz.