65 metrelik, 50 milyon sterlin (215 milyon TL) değerinde bir yat…
550 bin liralık akaryakıt…
420 bin liralık yiyecek…
3.3 milyar sterlinlik (14 milyar TL) bir servet...
Çocuklarının doğum günlerinde Andrea Bocelli, One Direction, Rihanna’yı sahneye çıkaran biri, Top Shop’un sahibi olarak tanıdığımız İngiliz işadamı Sir Philip Green.
Green’in Yalıkavak’ta Lionel Ricci, Kevin Costner ve ailelerini karşılaması haberlerinde ilk göze çarpan ise yukarıdaki rakamlar…
Peki ama dünya çapındaki bu isimler Bodrum’da bindikleri teknede tatile nerede devam ediyor dersiniz?
Leros’ta…
Teknelerin rahatlıkla yanaştığı Zorba’sı ve Takis’in yeldeğirmenlerinin yanındaki salaş restoranı Mylos’un dışında doğru dürüst tek bir restoranı bile olmayan küçücük bir Yunan adasında.
Ama işte gelin görün ki, o salaş balıkçılar son derece lezzetli yemekler yapıyor.
Ne Nobu, ne Cipriani, ne Il Riccio gibi uluslararası üne sahip restoranları var adanın.
Ne Nusr-et ya da Mimoza gibi kendi yarattığı yıldızları var.
Ne bizdeki gibi envai çeşit tatlıcısı, dondurmacısı var.
Karşılıklı iki tane pastane var, evet tatlıları güzel ama 420 milyon TL’lik yiyecek takviyesi yapan bir yatta tatil yapanları etkileyecek kadar değil tabii.
Peki ama neden Yunan adaları o zaman?
Bazen her şey aynı kalmalı
Cevabı çok basit aslında…
Artık kimse, ne kadar çok imkânı olursa olsun, tatilde gösteriş değil rahatlık istiyor.
Herkes sadelikten, basitlikten yana, yemekte de, gideceği mekanda da, tatil yerinde de…
İşte tam da bu yüzden, bu yıl Mikonos’un en popüler beach club’ı Scorpios.
Çünkü Scorpios’u tek kelimeyle özetleyecek olursanız ‘Understated’ diyorlar, Türkçe’si: gösterişten uzak olan, olduğundan daha az görünen…
Malum, anlatıla anlatıla bitirilemeyen Mikonos’ta bir havalimanı var, evlere şenlik.
Bizim Bodrum Milas Havalimanı’nın Imsık olduğu yılları hatırlatıyor.
Tuvaletlerde tuvalet kağıdı bile yok.
Bir çay bahçesi kıvamında kafesi, bir adet duty free dükkanı var, onda da sakız liköründen başka alacak bir şey yok.
Her şeyin sürekli yenilenmesine alışık olduğumuz için şaşırıyoruz, “Gerçekten de her şey bu kadar aynı kalmalı mı?” diyoruz.
Şımardık, bizdeki son derece lüks tesisler, dev havalimanları, dev marinalar, en gelişmiş imkânlar sayesinde…
Yalıkavak Palmarina dünya çapında, herhalde daha çok mermer dökülmüş, daha çok peyzajına para harcanmış bir eşi benzeri yoktur.
Düşünün artık, marinaya yapılmış Kız Kulesi bile var, Las Vegas’taki yapay simgeleri hatırlatan…
Hedef lüks değil
Ama en çok para harcayan turist yine de bizdeki sonsuz lüksü değil, bu dokunulmamış, özenle korunmuş, zevkli, salaş, otantik yerleri tercih ediyor.
Bakışlarla rahatsız edilmeyeceği, eğlenmeyi bilen insanların bir arada olduğu yerlerden şaşmıyor.
Tabii bir de her anının kare kare görüntüleneceği yerlerden uzak duruyor.
Bizdeki gibi fotoroman tadında çıkmıyor Yunan adaları günleri.
Biz paparazzilik konusunda dünyadan ilerideyiz.
Ucundan da olsa ünlüyseniz, her dakikanızın görüntülenmesi an meselesi.
Bakalım, Sör Philip Green ve misafirleri, Leros’tan başlayan Yunan adaları turunu tamamlayıp da Gökova’ya geçince nereleri şenlendirecek?
Belli ki, kare kare izleyeceğiz.
Green’in yatı Lionheart, Yunan sularında kalırsa hiç şaşırmamak lazım.