Bir postane memuruyla bir kütüphane görevlisi dünyada hatırı sayılır bir sanat koleksiyonuna sahip olabilir mi?
Maaşları dışında geliri olmayan bir çift, daha ilk günden karar veriyor ve kadının maaşıyla geçinip erkeğin maaşıyla sanat eseri toplamaya başlıyorlar.
Hem de New York gibi pahalı bir şehirde. Manhattan’da tek odalı bir evde oturuyorlar. Ressamlar nerede takılıyorsa oralara gidip onlarla arkadaş oluyorlar. Pablo Picasso’dan John Chamberlain’e birçok önemli sanatçının eserini zaman içinde topluyorlar. 4782 parçalık bir koleksiyonları oluyor. Tabii evlerinde yer kalmıyor. Yatağın altında eserler biriktirdikleri için yatak giderek yükseliyor.
Sonunda eserlerin zarar görmesine daha fazla dayanamıyor ve koleksiyonlarının 2500 parçasını Washington’daki National Gallery of ART’a bağışlıyorlar.
Dorothy - Herbert Vogel çiftinden söz ediyorum. Onlar hakkında yapılmış müthiş bir belgesel de var.
“Koleksiyonerlik sanılanın aksine sadece zenginlere özel değil” diye bu çifti örnek veriyor İngiliz sanat yazarı Louisa Buck.
“Ne topluyorsan o sensin!” diyor.
Louisa Buck’ı ilk kez çağdaş sanat platformu SPOT’un düzenlediği bir panelde izledim.
Ankara’da sergilenecek
Bugün ise SPOT’un kurucularından, Türkiye’nin önemli çağdaş sanat koleksiyonerlerinden Tansa Mermerci Ekşioğlu’nu Contemporary Istanbul’un Akbank Private Banking desteğiyle düzenlediği Çağdaş Sanat Buluşmaları’nda izleyeceğim. Marcus Graf’ın moderatörlü-ğünde The Sofa Hotel’de gerçekleşecek konuşmanın diğer konukları ise sanatçılar Nil Yalter ve Necla Rüzgar.
Şimdiye kadar SPOT’un hikâyesini anlattı Tansa Mermerci Ekşioğlu.
Bu sefer ilk defa kendi koleksiyonerlik hikâyesini anlatacak.
Peki ama neden? Çünkü Tansa Mermerci Ekşioğlu’nun koleksiyon sergisi Deniz Artun küratörlüğünde 30 Mayıs’ta Ankara’da m1886 Galeri’de açılacak.
Emre Dökmeci ve Leyla Alaton koleksiyonu sergilerinden sonra İstanbullu sanatseverlerin Ankara’da bir araya gelmesi için bir neden daha olacak.
Mikonos’ta Lucca partisi
İstanbul 74’ün düzenlediği İST. Festival’in gala yemeğinde Lucca’nın yaratıcısı Cem Mirap’la karşılaşıyoruz. “Bu yaz da Mikonos’a gidiyoruz” diyor Cem Mirap. Hayır, tatil programından bahsetmiyor. Geçen yıl Lucca, Mikonos’un popüler beach club’larından Kalua’da bir parti vermişti, hatta öncesinde de Kalua’nın DJ’ini Lucca’da ağırlamış ve geçen yazın en iyi partilerinden birine ev sahipliği yapmıştı. “Bu yıl Lucca’ya daha uygun bir yere, Interni’ye gidiyoruz” diyor Cem Mirap. Interni, bir Mikonos klasiği.
Yemek kadar ambiyansı da iyi.
Hatta adanın en şık ve en havalı ziyaretçilerini burada görüyorsunuz.
Önce 4 Haziran’da Lucca’da Interni partisi yapılacak, sonra 7 Ağustos’ta ise Interni’de Lucca partisi. 7 Ağustos’u şimdiden not etmekte, uçak biletlerini ayarlamakta fayda var. Belli ki, İstanbul gece kuşları o hafta sonunu Mikonos’ta geçirecek.