Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Yurt dışında yapılan her şey Türkiye’de kat be kat abartılarak anlatılıyor. İşte o yüzden Dice Kayek, Londra’da Victoria&Albert Müzesi’nde Jameel ödülünü kazandığında da ister istemez “Acaba önemli bir şey mi?” diyoruz

Şimdiye kadar o kadar çok okuduk ki, “Paris Moda Haftası’nı fethetti”, “New York’u salladı” haberlerini. Artık gerçekten önemli şeyler olduğunda farkı anlayamaz, kabul edemez hale geldik. Yurt dışında ödül aldık diye ortada dolaşan o kadar çok kişi var ki; ne ödüllere inancımız kaldı, ne de söylenenlere. İşte o yüzden Dice Kayek Jameel ödüllerine aday olduğu ve ilk 10’a kaldığı zaman başta çok da ciddiye almadık.
Dünyanın en önemli müzelerinden birinde (Victoria&Albert’taki Louvre’dan sonra dünyada en çok ziyaret edilen müze oluyor) sergilenecek olması bile bizi ikna etmeye yetmedi.
İlk 10’a kaldılar ama Dice Kayek’in yaratıcıları Ayşe ve Ece Ege ödülü kazanmayı beklemiyordu. Hatta “Tören bitse de yemeğe gitsek” derken adları açıklandığında önceden hazırladıkları bir teşekkür konuşmaları bile yoktu. “Ödülü kazanmaktan çok, bu kadar önemli adaylar arasında yer almak bizim için bir onur” dedi Ece Ege.
Ödül beklemeseler de önemli bir hazırlık yapmışlardı. Dice Kayek “Istanbul Contrast” kitabını ödülün açıklanacağı güne yetiştirmişlerdi. Sadece
200 adet basılan kitabın 20’si Londra’da müzede satışta, diğerleriniyse Ayşe ve Ece Ege kendileri numaralandırıp imzalıyor.
Ayşe ve Ece’yi görünce hemen soruyorum, “Peki bu ödül ne değiştirecek Dice Kayek için?” diye. “Her şeyden önce modanın da bir sanat olduğunu resmen kanıtladınız artık” diye de ekliyorum. Gerçekten de öyle, Jameel ödülünü kazanan ilk moda markası Dice Kayek.
Bu, sadece 25 bin poundluk bir para ödülü değil, büyük bir prestij.

Sergi, dünyayı gezecek
Londra’daki sergi tam 2 yıl boyunca dünyayı gezecek. Peki ama Türkiye’ye gelecek mi? Hayır, Türkiye planlarında yok. Rusya’ya, Katar’a, Dağıstan’a bile gidecek ama İstanbul’a gelmeyecek. Yine de İstanbul’u bütün dünyaya duyuruyor, Topkapı, Ayasofya ve kubbe adlı elbise koleksiyonuyla. Financial Times’dan Guardian’a, Art News’dan Sotheby’s’e her yerde haberleri çıktı. CNN International bile röportaj yaptı. Bizde ise yeterince ilgilenen olmadı. Ama nasıl olsun? Böyle bir gündemde ve tabii yıllarca asılsız “Yurtdışını şöyle fethettik” haberlerinden sonra.
Sanatçıların yarıştığı bir kategoride bir moda markasının kazanması önemli. Ece Ege’ye göre tasarım yapan, bir şeyler yaratan herkes sanatçı ama elbiseleri bir sanat eseri olarak görmüyor Ece. Helmut Lang’den Hedi Slimane’a birçok önemli moda tasarımcısının modadan sonra çağdaş sanatla ilgilenmeye başlamasını konuşuyoruz. Ece Ege de modayı bırakıp artık çağdaş sanat işleri yaparsa şaşırmamalı. Ama biliyorum, asıl isteği film çekmek, çünkü filmin içinde kostümden senaryoya onu heyecanlandıran her şey var.

100 bin liraya bebek
Dice Kayek geçen hafta Murat Ülker’in sanat koleksiyonuna da girdi. İstanbul Modern’de düzenlenen galada Dice Kayek’in yıllardır Unicef için tasarladığı bebekler çağdaş sanat eserleriyle birlikte satışa çıktı. 100 bin liraya Murat Ülker satın aldı. Geçen yıl Unicef için yaptıkları bebeği ise Alain Delon koleksiyonuna katmıştı. Birçok sanatçının İstanbul Modern’e giremediği düşünülürse bir moda markasının çağdaş sanat müzesi yararına yapılan açık artırmaya kabuıl edilmesi de önemli bir gelişme. Bu arada hatırlayanlar olacaktır, İstanbul Contrast sergisi daha önce İstanbul Modern’de sergilendi.
Dice Kayek hak ettiği yere henüz gelememiş bir marka. Başarısız olduğu için değil, bulunduğu kulvarda çok büyük finansmana ihtiyaç olduğu için. Yine de hakkını vermek lazım, bir Türk markasının 20 yıldır Paris kadar zor bir şehirde var olabilmesi büyük bir başarı. Bu ödül sayesinde beklenen finansman bulunursa hiç şaşırmam.

Haberin Devamı

RÜZGAR’A HÜRRiYET!

Haberin Devamı

“Beni rahat bırakın” dedi Rüzgar Erkoçlar, hemen akabinde bir örnek giyinip Ayşe Arman’a röportaj verdi. Sadece bir kez de değil, bu kadar kısa sürede peşpeşe iki röportaj birden.
“Bana verdiği röportaj bir zorunluluktu, bir manifesto niteliğindeydi. Niyeti, verdiği kararı herkese açıklamak, sonra susmak ve kendi hayatına çekilmekti... Ama o da mümkün olamadı! Herkes üzerine çullandı. ‘Fıstık atılacak bir tür yaratık’ muamelesi yapıldı. Lütfen onu ‘özgür’ bırakalım ki, hayatını yaşayabilsin, o da, ‘Hürriyet benim!’ diyebilsin... Lütfen...” dedi Ayşe Arman 5 Aralık’ta “Herkese özgürlük, Rüzgar’a da özgürlük” başlıklı yazısında.
Tam 2 hafta sonra bir pazar sabahı daha Rüzgar’ı gündeme taşıdı. Tam da artık onu unutacağımız günlerde.
Bu kez de “Hayvanat bahçesindeki fıstık atılan maymunlara döndüm” başlığıyla verildi, savcılıktan “Fotoğrafı çekilemez” kâğıdını bile almış Rüzgar’ın röportajı.
Tamam Ayşe Arman usta bir röportajcı, herkesi konuşmaya ikna ediyor ama Rüzgar’ın gerçekten rahat bırakılmasını istiyorsa başta kendisinin onu rahat bırakması gerektiğini hatırlatmaya gerek var mı? Ya da Rüzgar’a “Konuşma artık, konuşmazsan unutulursun” demeye.