Önceki akşam gerçek-leşen British Fashion Council (İngiliz Moda Konseyi) ödülleri, modanın kalbindeki son durumu özetliyor. Ödülleri kazananlara ve sahnede takdim edenlere baktıkça daha da iyi anlıyoruz...
WINTOUR’UN GÜCÜ
Amerikan Vogue’un ‘Şeytan Marka Giyer’ filmine ilham veren efsane yayın yönetmeni Anna Wintour, ‘Yaşam Boyu Başarı Ödülü’nü John Galliano’nun elinden aldı.
Çılgın kıyafetleriyle tanınan Galliano, Dior’daki kreatif direktörlük görevini Paris’te bir barda sarhoşken, Yahudiler hakkında yaptığı korkunç konuşmaların internete düşmesi sonucunda kaybetmişti.
Galliano şimdi, uyuşturucu ve alkol tedavisinden sonra yeniden moda dünyasına döndü. Daha derli toplu bir görüntüyle ve ödül törenine bile smokinle katılarak... Kısa bir süre Oscar de La Renta ile çalıştı, şimdi Maison Martin Margiela’nın kreatif direktörü.
Anna Wintour’un desteği olmadan bunların olması mümkün değildi. İşte bazen güçlü tek bir kişinin desteği bile bitmeye ramak kalmış bir kariyeri kurtarmaya yetiyor.
Düşünün artık Wintour’un gücünü.
BECKHAM FARKI
‘Yılın Markası’ ödülünü Victoria Beckham aldı. Beckham, Spice Girls’ün Posh’u olarak hayatımıza girdi, David Beckham’ın eşi olarak da sükse yaptı. Kimse ondan başarılı bir moda kariyeri beklemiyordu ama büyük modaevlerine ve tasarımcılara yakınlaşarak, kadınların çok beğeneceği koleksiyonlar hazırlamayı başardı.
Tabii ki müthiş bir ekip vardı arkasında. Ama en önemlisi de koleksiyonundaki her parçayı kendi giyip deneyerek, yani test edip onaylayarak oluşturdu. Bu konuda diğer tasarımcılara göre fiziksel avantajı da vardı. Beckham’ın başarısı, ‘ünlü isimlerden tasarımcı olmaz’ önyargısını da kırdı.
İyi bir finansman ve titiz çalışmayla aslında her şeyin yapılabileceğinin bir göstergesi oldu...
ERDEM’İN BAŞARISI
‘Yılın En İyi Kadın Giyim Tasarımcısı’ ödülünü ise Erdem aldı.
Erdem Moralıoğlu, Kanada’da doğmuş; annesi İngiliz, babası Türk. Londra’yı modanın kavşağı olarak gördüğü için orada yaşamayı tercih etmiş ama Türk köklerinden de kopmamış.
Zaten bütün şöhretine rağmen hâlâ Londra’da Türk mahallesi olarak bilinen Hackney’de yaşıyor. Londra’daki olimpiyatlarda seçilen 9 İngiliz moda tasarımcısından da biriydi aynı zamanda.
Bir kez daha görüyoruz, moda dünyasında kökenin bir önemi yok aslında. Yapılan iş beğe- nilirse, iyi bir çevre edinilirse ve süreklilik sağlanabilirse bir marka yükseliyor. Erdem de bunun iyi bir örneği.
HÂLÂ ZİRVEDELER
Ödüllere damga vuran diğer tasarımcı ise Nicolas Ghesquière oldu. Hem ‘En İyi Yabancı Tasarımcı’ ödülünü aldı, hem de tam 1 yıl önce kreatif direktör koltuğuna oturduğu Louis Vuitton en yaratıcı kam- panya ödülünü aldı. Yıllarca Balenciaga ile özdeşleşen Nicolas Ghesquière’in markada daha da parlayacağı kesin.
Ne kadar çok sayıda yeni, genç ve güzel model çıkarsa çıksın, hâlâ Kate Moss ve Naomi Campbell zirvede. İşte o yüzden modanın en önemli ödüllerini de onlar sahneye çıkıp sahiplerine veriyor.
AKIN’IN FİLMİNİ TARAFSIZ İZLEMEK MÜMKÜN MÜ?
Fatih Akın’ın 1915 Ermeni olaylarını konu aldığı yeni filmi ‘The Cut’, Venedik Film Festivali’nde kötü eleştiriler almıştı.
Türkiye’de bu hafta
vizyona girecek filmin İstanbul’daki basın gösteriminde ise eleştirmenler, Uğur Vardan hariç, daha da acımasızdı. Çoğunluk, yönetmeni “Olaylara tek taraflı yaklaştığı” gerekçesiyle eleştirdi.
Söz konusu 1915 Ermeni olayları olunca, eleştirmenlerin de çıkıp “İyi filmdi, beğendik” demelerini beklemiyorduk.
Şaşırdık mı? Hayır.
Her sanat eserinde olduğu gibi; bir sinema filmini de yönetmenin verdiği politik mesajlar dışında değerlendirebilmek lazım.
Evet, Akın ‘Duvara Karşı’ ile beklentimizi çok yükseltti ama biliyoruz ki usta yönetmenlerin de her filmi bir başyapıt olmayabilir. İşte o yüzden filmi tarafsız izleyip kendi kararımızı kendimiz vermeliyiz.
Kolay kolay süpermodel olunmuyor işte...
Bir dönemin yıldızı Twiggy bile yıllar sonra hâlâ ödül töreninde büyük ilgi görüyor.