Orhan Pamuk’tan önce Somerset House’ta yerimizi alıyoruz.
Pamuk’u beklerken Somerset House Direktörü Jonathan Reekie ile Masumiyet Müzesi sergisi fikrinin nasıl doğduğunu konuşuyoruz.
“Şimdiye kadar müzeyi başka şehirlere taşımak için çok teklif almış ama çekimser kalmış, kendisini ikna etmek kolay olmadı” diyor Reekie.
İkna etmek için defalarca İstanbul’a gelip gitmişler.
Nedeni basit, Orhan Pamuk kitapları İngiltere’de de çok satıyor, her kitapçıda başköşede.
Pamuk’un ikna olmasında en önemli neden ise, bundan sonra da dünyayı gezebilecek bir sergi yaratılması, 13 vitrin ile.
Daha önce Çukurcuma’daki müzeye gitmiş birini hâlâ etkileyebilecek iki şey var sergide.
Biri girişte yer alan sigara içen kadın videosu, başlı başına bir video art.
Diğeri ise Orhan Pamuk’un el yazısı notları.
İşte sergideki en büyük eksik de burada aslında, notların İngilizce tercümesi yok.
Bu da demek oluyor ki, Türkçe bilmeyen biri anlayamayacak ne kadar eğlenceli detaylar olduğunu ve çok şey kaçıracak.
Orhan Pamuk neden şanslı?
Biz sergiyi gezerken, Orhan Pamuk Grant Gee’nin Londra’da bu hafta gösterime giren ‘Anıların Masumiyeti’ filminin gösteriminde.
Hatta film sonrası serginin gerçekleşmesini sağlayan Türk sermayeli İngiliz bankası Turkish Bank UK’in davetlisi öğrencilerin sorularını da yanıtlıyor.
Orhan Pamuk çok şanslı, böyle bir dönemde, son anda bu kadar düzgün bir sponsor bulunduğu için.
Aslında projenin başka bir sponsoru varmış ama çekindiği için son anda çekilmiş.
Orhan Pamuk’tan öğreniyoruz, Somerset House’a ilk kez tam 15 yıl önce Benim Adım Kırmızı yayımlandığında BBC ile röportaj yapmak üzere gelmiş.
Gerçi hareketlerinden ne kadar mutlu olduğu pek belli olmuyor, fotoğraf çektirmek ve kitaplarını imzalatmak isteyenlerden bunalıyor, bunaldığını da saklayamıyor.
Bir tek Kutluğ Ataman’la hatıra fotoğrafı çektirirken içten gülümsüyor, belli ki Kutluğ Ataman’ı seviyor.
Kutluğ Ataman’dan iki yeni sergiye hazırlandığını öğreniyorum, Londra’da Royal Aacademy of Arts’da ve New York’ta MOMA’da.
Bir de yeni film projesi var.
Çalıştığı galerilerden ayrılmış, kendisini daha özgür hissetmek istemiş.
Özgürlük iyi gelmiş, görüntüsüne de yansımış.
Sergiden sonra Hakkasan, Wagamama, Park Chinois gibi restoranların yaratıcısı Alan Yau’nun Soho’da açtığı pideci Babaji’nin yemekleriyle gece devam ediyor.
Davetliler Orhan Pamuk ile fotoğraf çektirmeye doyamıyor.
Pamuk’a göre, bir roman ile bir müze aşağı yukarı aynı şeyler.
Belli ki, okurlara göre de bir yazar ile bir popstar aynı şey.