Perşembe akşamı Kanyon’un sinema katı ‘Kış Uykusu’ galası nedeniyle hınca hınç doluydu. Saat 20.30 olduğunda, Gina’da oturmuş film saatini bekleyenlerle, galada tebrikleri kabul edenler hızlıca yer değiştirdi.
Ebru-Nuri Bilge Ceylan ve Zeynep Özbatur Atakan başta olmak üzere ‘Kış Uykusu’ ekibi Gina’da bir yemekle kutladılar başarılarını.
Kutlama devam ederken Kanyon’daki tüm salonlar tıklım tıklımdı, yer bulmakta zorlananlar oldu. Herkes birbirine aynı şeyi soruyordu, “3 saat 16 dakika nasıl geçecek?”
Film başladı ve bitti. 3 saatlik bir sessizlik beklerken; aralarda bol bol kahkahalarla inledi salon.
Sonunda, belki salonda yönetmen olmadığı için, belki galalara alışık olmadığımız için, birkaç dakikalık alkış oldu sadece.
Oysa Cannes’daki ilk gösterimde tam 10 dakika alkışlanmıştı ‘Kış Uykusu’.
Uçak piste indiğinde bile dakikalarca alkışlayan biz; sinemada ise daha sabırsızdık 3 saat 16 dakika sonra.
Film; harika görüntüleriyle, ince detaylarıyla, müthiş diyaloglarıyla, usta oyuncularıyla ve tabii müziğiyle akıp gidiyor.
Boşuna Altın Palmiye almadı işte.
Söyleyecek tek bir şey yok, mutlaka izleyin demekten başka.
NEJAT İŞLER’İN TOKADI
Filmden çıkışta yanımdaki çok sevdiğim, benden yaşça büyük arkadaşım yüzümdeki ifadeye bakıp, “Bu filmi anlaman için biraz daha büyümen gerek” dedi.
Oysa, filmdeki bir karaktere benzer bir iç sıkıntısından çıkmış olmanın mutluluğu içindeydim. Ama belli ki yüzümdeki ifade, filmden aslında ne kadar etkilendiğimi tam olarak yansıtmıyordu.
Nedeni belliydi, 3 saat 16 dakika kıpırmadan oturmak kolay değil. İtiraf etmeliyiz, artık öyle bir konsantrasyonumuz ya da sabrımız kalmadı.
Neyse ki ‘Kış Uykusu’ aralarda sarsarak, aralarda güldürerek bu süreyi mümkün olduğunca farkına varmadan ve akıllı telefonunuza bakmadan geçirmenizi sağlıyor.
Özellikle de Nejat İşler’in iki sahnesi var ki, tokat yemiş kadar oluyorsunuz.
MİLLETE PARTİ OLSUN YETER!
Instagram’da fotoğraflar yağıyor, bir ünlü ismin ev sahipliğinde falanca epilasyon markasının partisi...
Sanırsınız bütün İstanbul orada ve yine sanırsınız bütün İstanbul o markayı kullanıyor.
Artık tanıtımda sınır tanınmıyor ama nedense hep aynı yöntem tercih ediliyor. Bir yarı ünlüyle anlaşılıyor, mümkünse herkesin aklına gelmeyecek farklı bir mekan ayarlanıyor.
Sonuç; bir ev partisi konsepti yaratılıyor.
Bu partilere giden kalabalık genelde pek değişmiyor. Arada naz yapmadan iyi fotoğraf verme kontenjanından davetliler de oluyor, ortada görünmeyi sevmeyen ama partiyi neşelendirecek isimler de.
Hep birlikte eğleniliyor, sosyal medyada fotoğraflar paylaşılıyor. Ertesi gün aynı kalabalık başka bir marka için bir araya geliyor.
Hangi marka olduğunun bir önemi yok, önemli olan parti olsun, yeter!