Yiyecek-içecek dünyasının geleceği konuşulacak, bunun için önemli konuşmacıların katıldığı bir seminer düzenlenecek.
Üstelik hafta içi sabah 08.00’de başlayacak, öğlen 13.00’e kadar devam edecek.
Akademisyenlerden işletmecilere konuşmacılar da restoran, AVM, otel yöneticilerinden oluşan izleyiciler de sabah erken saatte hazır olacak deseler inanmakta güçlük çekerdim.
Saat daha 07.30’da Londra’da bir sinema salonunun kapısında diziliyor hem konuşmacılar hem izleyiciler.
Şaşırıyorum, bu disipline.
Portland Design’ın düzenlediği Wake-Up Call (Uyandırma Servisi) seminerinde izleyiciler arasında Metin Şen, Alper Yüceer, Cem Eriç gibi Türkiye’den tanıdık isimler de var.
Peki ama beni en çok hangi konuşmalar etkiliyor?
Yemek ile sosyal kimlik yaratılıyor
En çok ilgimi çeken bölüm artık her birimizin birer marka olduğu ve yemeğin bizim sosyal kimliğimizi oluşturan markamızı belirleyenlerin başında yer aldığı oluyor.
Yapılan araştırmalarda her katılımcının organik beslendiğini söylediği ama daha sonra buzdolaplarına bakıldığında aslında gerçeğin hiç de öyle olmadığının ortaya çıktığını anlatıyor trend uzmanı Tamira Snell.
Haksız da değil.
Günümüzde sosyal medyada sürekli yemek fotoğrafı paylaşılması da bunun sonucu.
Hayat tarzımızı, standardımızı yemekle ifade etmeye çalışıyoruz.
Yemek aynı alışveriş gibi bir sosyal statü sembolü haline gelmiş durumda.
Kore’de yemek yiyenleri izlemek önemli trendlerden biri haline gelmiş, sadece yemek yeme görüntülerini sosyal medyada canlı paylaşıp süperstar haline gelenler inanılmaz paralar kazanmaya başlamış.
Şimdi gelinen aşamada asıl soru şu, bir akşam yemeğinde kendi yanınıza mı oturmak istersiniz, yoksa yarattığınız markanın yanına mı oturmak istersiniz?
Doğrusu, yaratılan markalar daha ilginç geliyor herkese.
Aslında gerçek olmadıkları bilinse de...
İsveç köftesinden gelinen nokta
Konuşmacılar arasında en çok Kaave Pour’un konuşması alkış alıyor.
27 yaşındaki Kaave Pour, Ikea’nın kurduğu inovasyon laboratuvarı Space10’in kreatif direktörü.
Ikea’nın gelecekte bir gün artık eşya sahibi olmak gerekmezse neye yönelmesi gerektiği üzerine araştırmalar yapıyorlar.
Ikea’nın ürünlerini de geliştiriyorlar.
Şaşırtıcı ama en çok vakit harcadıkları şeylerden biri de Ikea’nın köftesini geliştirmek.
Çünkü en çok sattıkları ürün İsveç köftesi.
Dünya çapında kaç marka çıkar?
Akşam Shoreditch House’da seminer sonrası bir kutlama yemeği yapılıyor Mandolin’de.
Türk köftesi eşliğinde.
Köfte deyip geçme diye şakalaşılıyor.
Sonra tesadüfen bir İsveçli arkadaş ediniyorum, seminerden habersiz.
10 milyon nüfuslu ülkesinden çıkan markaları sayıyor tek tek.
Ikea, H&M, Volvo, Acne, Absolut, Abba, Ace of Base diye devam ediyor.
Sonradan biz de eklemeler yapıyoruz, Ericsson, Skype, Spotify gibi markalar da var aralarında...
Masada iki Türk ağzımız açık kalıyor, bu kadar küçük bir ülkeden bu kadar çok sayıda büyük marka çıkmasına.
İnsan düşünmeden edemiyor, biz nerede yanlış yapıyoruz diye.