Yıllar önce İstanbul Life dergisinde çalışırken tanıdım Tansel Baybara’yı.
O zaman görsel yönetmendi.
Mardinliydi, Mardin ile ilgili olarak anlattıkları ve halen orada yaşayan kız kardeşi Ebru Baybara’nın girişimcilik hikâyeleri o zaman da ilham vericiydi.
Ama doğrusu bu girişimcilik hikâyelerinin bir gün bu kadar büyüyeceğini hiçbirimiz tahmin etmemiştik.
Şimdi Tansel Baybara, Tasarım Hikayecisi adlı bir kreatif ajans kurdu.
Anadolu kültürünün kalbinde yer alan geleneksel dokumacılık sanatını kullanarak, tarihin izini taşıyan tamamen el yapımı ürünler tasarlıyor.
Hatta Eataly için özel bir koleksiyon da hazırladı.
Yüzyıllar önce kullanılmaya başlanan, tüm tarih boyunca faydalanılan ve iplik üretiminde kullanılan kendir, özel bir işlemle uprecycle edilerek yastık haline getirildi.
Sadece tasarım ya da teknik değil dikkat çeken, kumaşı ve kilimi dokuyan kadınların hikâyelerini de anlatması...
Felsefesi de bunu özetliyor: “Geçmişi Derle, Bugünü Ekle, Geleceğe Miras Bırak”.
Mardinli kadınlardan ‘Hayatım Yenibahar’
Tanıdığınız tek Baybara soyadlı kadın girişimci değil Tansel, kız kardeşi Ebru Baybara Demir’in ‘Hayatım Yenibahar’ projesini hatırlayacaksınız.
Ebru Baybara Demir, kurduğu Cercis Murat Konağı’nda Mardinli kadınlara iş imkânı yaratıyor, el işçiliğini öne çıkaran ‘Hayatım Yenibahar’ projesiyle.
Hatta elde edilen gelir, ‘Hayatım Yenibahar’ kadınları ve Mardinli kız çocuklarına eğitim desteği veren Payda Derneği’ne bağışlanıyor.
Peki ama her şey nasıl başladı?
Ebru Baybara Demir, üniversiteyi bitirdikten sonra doğduğu topraklarda rehberlik yapmaya başladı.
Tam 18 yıl önce, 100 kişilik bir Alman turist grubunu yemeğe götürmesi gerekti, uygun bir yer bulamayınca komşulardan yardım isteyerek 100 kişiyi kendi evinde Mardin ev yemekleriyle ağırladı.
Hemen akabinde kendi restoranını açmaya karar verdi.
2001’de Mardin’de tarihi Cercis Murat Konağı’nda ilk restoranını açtı.
Hatta daha sonra İstanbul Suadiye’de bir de şube açtı, Mardin tatlarını İstanbul’a taşıdı. Hangi tatlar mı?
Kişk çorbası, Tarçınlı Mahlepli Patlıcanlı Pilav, Alluciye (ekşili erik yahnisi), Incasiye (pekmezli erik tavası), Kitel Raha (Süryani içli köftesi), Hımmısiye (ekşili nohut yemeği), Kazan Kebabı, Kaburga İçinde Sarmısaklı Yaprak Sarması, Dobo (kuzu but, badem, sarımsak, yeni bahar)...
Tansel ve Ebru Baybara, yaptıkları projelerle sadece el sanatlarının ve Mardin’in gelişimine katkı sağlamakla kalmadılar, aynı zamanda Mardinli ev kadınlarına da iş olanağı yarattılar.
İşte, asıl başarı da bu zaten.
Mardin göreni şaşırtıyor
Mardin’deki Cercis Murat Konağı’nı Döne Otyam’ın düzenlediği Mardin Bienali için iki yıl önce şehre gittiğimde gezme fırsatım oldu.
O zaman Mardin beni şaşırttı, bienalle eş zamanlı olarak kitap fuarı ve Ankara Devlet Opera ve Balesi ile birlikte düzenlenen Opera ve Bale Günleri’yle.
Biz İstanbul’da kendi küçük dünyamızda kendimizi büyük şehirde yaşıyor görürken bile opera ve baleye hasret kalmış durumdayken, Mardin’de böyle zengin bir program olması sevindiriciydi.
Sergileri gezen ilkokul öğrencilerini görünce bunun değerini daha da iyi anlıyordunuz.
Mardin ve civarında bienalden rol çalacak, gezecek görecek çok yer var.
Deyrül Zafaran Manastırı’ndan Midyat’a, hatta Batman’a uzanıp Hasankeyf’e gitmiştik.
Malum, UNESCO Dünya Kültür Mirası kriterlerinin 10’undan dokuzuna sahip dünyadaki tek yer: Hasankeyf.
Sular altında kalması da ne yazık ki an meselesi.
O, başlı başına bir yazı konusu.
Dilerim, bu yıl da mayıs ayında Mardin Bienali gerçekleşebilsin.