Istancool, uluslararası bir kültür-sanat festivali olma iddiasında ama aslında iki günlük bir paneller dizisi. Bu yıl konuşmacıların ve moderatörlerin çoğu Türkiye’den. Sık sık dinlediğimiz isimler olduğu için panellere katılım yine azdı.
Doğrusu yabancı konuklar da çok heyecan verici değildi. Belki benim için değildi, öğrenciler için daha cazip olabilirdi.
YERİ DAHA MERKEZİ OLMALI
Zaten bu panellerin hedef kitlesi öğrenciler olmalı ama bu pek mümkün değil çünkü Nakkaştepe’deki Vakko Moda Merkezi’ne ulaşım pek kolay değil. Paneller daha merkezi bir yerde yapılsa belki daha çok izleyici olur. Pera Müzesi iyi bir başlangıç...
Istancool’un panellerini izleyenler de; cuma akşamı Çırağan Sarayı’nda, cumartesi akşamı Esma Sultan Yalısı’nda davetlerine katılanlar da, aşağı yukarı aynı isimlerdi.
Aynı Venedik Mimarlık Bienali’nde olduğu gibi yine, “Ne mutlu, uluslararası bir proje yapılıyor” deyip, kendi kendimize eğlendik. Yabancıları saymaya kalkmadık bile, çünkü parmakla sayılacak kadar az sayıdaydı.
AKSİLİKLER ZİNCİRİ YAŞANDI
Bunlar yetmezmiş gibi bir de üstüne çeşitli aksilikler yaşandı. İlk geceki yemeğe katılanlar anlata anlata bitiremiyordu. Cumartesi akşamki yemeğe katılanlar ise şikayet ede ede bitiremedi. Haksız da değillerdi.
Saat 21.00’deki yemek 23.00’te başladı. Zeynep Fadıllıoğlu’nun süslediği çok şık masalar, fazla sayıda davetli gelince yetmedi. Yer kapma konusunda bizim kadar atak davranmayan yabancı misafirler ayakta kaldı.
Konuşmacılardan Peter Beard ise akıllı davranıp Zeynep-Metin Fadıllıoğlu’yla Fenix’e gitmişti bile.
Belki normal şartlarda ortam bu kadar gerilmezdi ama kokteylden yemeğe geçilirken içkilerin toplanması şaşırttı. Soranlara, “Semazen gösterisi nedeniyle” denildi. Sormayanlar ise nedenini hiç anlayamadı.
AÇLIKTAN EKMEKLER KEMİRİLDİ
Ayakta kalan misafirlerin yerleşmesi uzun sürünce, semazen gösterisi de geç başladı. Instagram için fotoğraf çeken birkaç kişi dışında kimse izleyemedi semazenleri çünkü o sırada herkes ikinci tur servis edilen ekmekleri kemirmekle meşguldü.
Su ve ekmekle izlenen semazen gösterisinden sonra herkesin keyfi kaçmıştı zaten. Yine de ümit vardı; yemekteki kalabalık beklentinin üstündeydi, parti iyi olabilirdi diye.
İçeride Le Baron’un müziği çok iyiydi ama böyle güzel bir havada kimse içeri girmedi tabii. Gece boyunca içeride bir tek Pelin Batu dans etti. Dışarıda ise müzik varla yok arasıydı. Sonuç, gece erken bitti.
NE ÖĞRENDİK?
* Yaz boyunca İstanbul’da hafta sonu organizasyon yapmamakta fayda var. Hafta sonu herkes tatile bir yerlere gidiyor ve cumartesi partilerine ne yazık ki çok az sayıda kişi katılıyor.
* İyi bir parti için, iyi bir davetli listesinden sonra en gerekli iki şey; iyi müzik ve bol içki. İkisi de bir varmış bir yokmuş olunca, partinin de tadı kalmıyor.
* Yerli davetlilerin çoğunlukta olduğu bir yemek ve parti ortamında semazen gösterisine hiç gerek yok. Saygılı olmak için içkileri toplamak yetmiyor, böyle bir ortamı semazenlerin de baştan kabul etmemesi gerek.
* İki gece üst üste aynı kalabalığa davet vermeye gerek yok. İlk gece iyi geçse de ikinci gece kötü geçince, hatırlanan ne yazık ki sonuncu oluyor.
‘KIŞ UYKUSU’NDAN DERGİ JESTİ GELDİ
Günlerdir nereye gitsek, ‘Kış Uykusu’nu konuşuyoruz. Herkes favori sahnelerini anlatıyor birbirine. En çok da Haluk Bilginer’in canlandırdığı ‘Aydın’ ile Demet Akbağ’ın canlandırdığı kız kardeşi ‘Necla’ arasındaki diyalogları...
En beğendiğimiz sahnelerden biri köşe yazısı yazmak ve otosansürle ilgiliydi, diğeri de Necla’nın kanepede uzanmış NTV Tarih dergisi okuduğu sahneydi.
Gezi direnişi sonrasında, son sayılarını basamadan kapanmak zorunda kaldı NTV Tarih.
Şimdi ise Cem Aydın, dergiyi aynı kadro ve #tarih adıyla yeniden çıkarmaya başladı. Vesileyle hatırlatalım; Gürsel Göncü’nün yayın yönetmenliğindeki dergi şimdi bayilerde. İlk kapak konusu, Soma faciası nedeniyle ‘Türkiye ve Dünyada Madenciliğin Trajik Tarihi’.
NTV Tarih’in kapanmasına neden olan ve yayımlanamayan ‘Fevkalade Nüsha’da dergiyle birlikte hediye ediliyor.