Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg, tam 2 yıl önce Instagram ahalisini bir mesajla kutladı “Tebrikler, 300 milyon kişiye ulaştınız!” diye.
Instagram’ın kurucuları Kevin Systrom ve Mike Krieger’ı da kutladı, böyle bir platform yarattıkları için.
Malum Facebook tam 4 yıl önce Instagram’ı 1 milyar dolara satın aldı.
O zaman tek bir şey konuşuldu, “Instagram bitecek mi?”
Instagram kullanıcılarından tepki yağmaya başladı hemen, “Onu biz var ettik, bizim
Instagram, çok az sayıda kişinin çalıştığı, reklam almamak için direnen küçük bir şirket ve samimi bir uygulamayken birden milyar dolarlık şirket olması fikri kimsenin hoşuna gitmedi.
Özellikle de Facebook gibi her şeyi reklama ve paraya çevirmeyi âdet haline getirmiş bir şirkete satılması.
Zuckerberg, başta ne kadar “Instagram’ı koruyacağız, ona müdahale etmeyeceğiz, diğer sosyal ağlarla bağlantısı da, Facebook’a bağlanıp bağlanmaması da kullanıcının elinde olacak” dese de inandırıcı gelmedi.
Kısa süre öncesine kadar 20 milyon dolar eden şirkete, bir anda 1 milyar dolar veren birinin müdahale etmemesini kimse beklemedi tabii.
Canlı yayın dönemi başladı
Şimdi Instagram yeni özellikleriyle ve tabii bir reklam platformu olarak da karşımıza çıkıyor.
Değişim, Instagram’ın Snapchat’ten esinlendiği, 24 saatte yok olan özelliği ‘Hikâyeler’ ile başladı.
Daha sonra iki yeni özellik daha geldi.
Biri Snapchat’ten aldığı, yine anında yok olan mesajlaşma özelliği.
Diğeri ise Twitter’a ait olan, Periscope’tan aldığı canlı yayın özelliği.
Aynı Periscope’ta olduğu gibi video sadece yayın yaptığınız sırada izlenebilecek, o sırada yorum yazanlar, emoji gönderenler olabilecek.
Yayın bittikten sonra da tamamen yok olacak.
Hiç paylaşılmamış gibi.
Boşuna “Instagram’ın kendinizi baskı altında hissetmeden bütün anlarınızı paylaşabileceğiniz bir alan olmasını istiyoruz” demiyor Instagram Ürün Geliştirme Müdürü Kevin Weil.
Bu hafta itibarıyla, Türkiye’de de bu canlı yayın uygulaması ‘Live’ başladı.
Amaç, bol filtreli, cilalanmış paylaşımlar yerine daha doğal ve sık kullanıma teşvik etmek.
Bugüne kadar hayatını filtreleyerek sunanlar için riskli tabii.
Yine de Andy Warhol’un yıllar önce dediği gibi, herkesin 15 dakikalığına şöhreti tatmasına neden olacak.
Zaten, post - truth (gerçeklik ötesi) devrinde artık kimsenin daha uzun süre iz bırakması mümkün değil.
Parklar değer katıyor
Şehirlerimizi marka şehirler yapma gibi bir sorumluluğumuz var deniliyor.
Bir şehre değer katan en önemli şey, parklar.
Şehir hayatından her gün biraz daha bunalanlara küçük nefes alanları aslında.
Doğayla iç içe olmak, bazen sırf yeşile bakmak bile yetiyor.
Şimdi sırada Maçka Parkı var. Üstüne titrememiz gereken, sahip çıkmamız gereken sayılı vahadan biri.
Tabii ki İstanbul trafiğinin hafiflemesi hepimizin arzusu.
Otoyollar hepimizin hayatını kolaylaştırıyor.
Ama umalım trafiği hafifletmek için Maçka Parkı’ndan olmayalım.
Ne de olsa, otoyollar her zaman hızla yapılabiliyor, ama parkların, yüzyıllık ağaçların yerine yenilerini koymak mümkün olmuyor.