Cuma gecesi Zorlu Center’a yaklaştığınız anda güvenlik soruyordu, “Nereye geldiniz? Galaya mı, Elle’ye mi?”
Önce Zorlu PSM’de ‘Son Umut’un galasına uğruyoruz. Çok tanıdık isim var ama yine de sönük gala...
Tam Elle Style Awards’a geçmeye hazırlanırken; kapıda Yılmaz Erdoğan-Belçim Bilgin, sonra Russell Crowe ve Cem Yılmaz görünüyor. Russell Crowe’un fotoğrafını çekmek için herkes birbiriyle yarışıyor.
“Filmi izlemek mi, Raffles oteldeki Elle Style Awards mı?” diye soruyoruz... Filmi 26 Aralık’ta vizyona girdiğinde bilet alıp izlemek nasılsa mümkün diye, soluğu Raffles’da alıyoruz. Ödül töreni bu yıl TEMA Vakfı yararına yapılıyor.
Çoğunluk, davetliler yerine; bilet alanlardan oluşuyor. Belki bu yüzden, belki de geleceklerin bir kısmı filmi izlemeyi tercih ettiği için daha önceki yıllardan farklı bir kalabalık var Elle Style Awards’da.
‘HANDE’LER ÖDÜLÜ HAK ETTİ
Ödülü en çok hak eden; ‘Stil İkonu’ seçilen Hande Ataizi ve ‘En Stil Genç Moda Tasarımcı’ seçilen Hande Çokrak.
‘En Stil Erkek Oyuncu’ ödülü, Çağatay Ulusoy’a gidiyor. Gerçi Burcu Esmersoy “Ve Tanrı erkeği yarattı” derken ödülün aslında stilden çok yakışıklılığı sayesinde Çağatay’a gittiğini de fısıldıyor.
Gecenin en ilginç kostümü başındaki eşarbıyla Tuba Ünsal’a ait. Audrey Hepburn esintisiyle ‘Bu Tarz Benim’e katılsa Nurella’dan da, Ivana Sert’ten de Kemal Doğulu’dan da yıldızlı 5 alır.
Bu yıl en çok beyaz gece elbiseleri dikkat çekiyor. Bkz. Fahriye Evcen’in sabahlığı, Hande Ataizi’nin uzun elbisesi ve Yasemin Allen’ın iki yıl önce Gwyneth Paltrow’un Oscarlar’da giydiği Tom Ford tasarımını hatırlatan pelerinli elbisesi.
JAPONLAR’DAN FARKIMIZ YOK
Galaksi elbisesiyle kadınları olduğundan zayıf göstermeyi başaran Roland Mouret sahneye çıktığında bütün kadınlar sözleşmiş gibi telefonlarına yapışıyor, herkes Mouret’nin fotoğrafını çekiyor.
Hadi Russell Crowe neyse, ‘Gladyatör’ sonuçta. Bir Hollywood yıldızının fotoğrafını çekmeyi bir yere kadar anlayabilirim ama bir moda tasarımcısının fotoğrafını çekmek nasıl bu kadar önemli olabilir? Mouret de şaşırıyor zaten. Hepimiz Japonlar’a dönmüş durumdayız, hatta daha da beteriz.
Tekrar tekrar fotoğraflar çekiliyor, beğenilmezse bir daha, bir daha...
Ödül töreninden sonra partiye geçiliyor ve yine aynı soru, “Buradan nereye gidiyoruz?” Filmle biraz ilgisi olanların gideceği yer belli, Bebeköy’deki Backyard. ‘Son Umut’un after party’si için.
CANTINERY YETİŞEMİYOR...
Arada Cantinery’ye uğranıyor...
Cantinery yemekleriyle ne kadar başarılı olsa da; Zorlu’da büyük organizasyonlar olduğunda, servisiyle yetersiz kalıyor. Tamam, gece geç saatlere kadar devam etmek için planlanmadı ama böyle özel gecelerde, daha düzgün servis verebiliyor olmalı.
Lucca’da böyle alıştık, Cantinery’den de beklentimiz bu. Mutfak kapandı, içki servisi yavaşladı derken film masaya yatırılıyor. İzleyenler izlemeyenlere anlatıyor. Yarısı “Çok ağladık, çok duygulandık, çok anlamlıydı” diyor. Diğer yarısı da “Hiç beğenmedik, piyes gibiydi” diyor. Renkler, zevkler tartışılmaz; Bebeköy’e gitmenin vaktidir diyoruz sonunda.
CROWE’DAN ÇOK iLGi ÇEKEN KiM?
Backyard’da Cem Yılmaz Gonca Vuslateri’yle sohbette, Belçim Bilgin Erdoğan ve Muzaffer Yıldırım Olga Kurylenko’ya eşlik ediyor. Yılmaz Erdoğan oradan oraya koşturuyor.
Russell Crowe bir tabureye tünemiş, geleni gideni meraklı gözlerle inceliyor. Arada tebrikleri kabul ediyor, birlikte selfie çekmek isteyenleri kırmıyor. Biz her zamanki gibi acımasızız tabii; Russell Crowe’un yakın gözlüklerinden, ne kadar kilo aldığına birçok detay çekiştiriliyor. Rahat ve komplekssiz haliyle yine de kalbimizi kazanıyor Russell.
Dünkü gazetelerde röportajlarını görenler “Russell artık içimizden biri, her gazeteye de konuşmuş” diye eleştiriyor. Filmin aslında Türkiye için de, Türk sineması için de ne kadar büyük bir tanıtım olduğunu unutarak.
‘Cool’luk da bir yere kadar, değerini de bilmek gerekiyor.
Bu arada partide Russell Crowe’dan daha çok ilgi çeken bir isim var, Menderes Utku. Şaşırıyor muyuz? Hayır.