Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

‘Festival Colbert’ ile Fransız lüksü Türkiye’de tanıtılacak. Peki ama bizim için asıl lüks ne?

Lüks markalar İstanbul’u baştan keşfediyor. Türkiye’de alım gücü her geçen gün daha da artıyor. Tabii bunda dünyanın en lüks markalarının bile kredi kartlarına taksit uygulaması yapmasının da etkisi büyük. Markalar lüksün demok-ratikleşmesi için uzun zamandır çalışıyor. Artık bütçesini biraz zorlayan herkes lüks ürünlere ulaşabiliyor.
Lüks markalar kendimizi daha özel ve önemli hissetmemiz için her şeyi yapıyor. Lüksün pahalı ürünlerden ibaret olmadığının, bir yaşam stili olduğunun altını çiziyorlar. Bu hafta düzenlenecek ‘Festival Colbert’in amacı da Fransız lüksünü Türkiye’de tanıtmak. Onlar için lüks, yaşamı sanat dönüştürmek demek. Peki ama bizim için lüks ne ifade ediyor?

Hedonik adaptasyona dikkat!
Artık biliyoruz, çılgın alışveriş mutluluk getirmiyor. Bunu ben değil, New York Times’da çıkan ‘But will it make you happy?’ (Ama seni mutlu edecek mi?) başlıklı makale söylüyor. Nedenini de şöyle açıklıyor. ‘Hedonik adaptasyon’ diye bir durum var. Bir şey aldığınızda ona alışıyorsunuz ve aldığınız şey kısa bir süre sonra size zevk vermemeye başlıyor. Bu aldığınız şey bir ev, bir uçak ya da araba olsa bile böyle. ‘Hedonik adaptasyon’la savaşmanın tek yolu büyük şeyler almak yerine küçük şeylerle mutlu olmak. Örneğin, bir araba almak yerine haftada bir masaj yaptırmak, evinizi taze çiçeklerle süslemek ya da uzaktaki arkadaşlarınızla telefonda konuşmak daha çok mutluluk veriyor. Aynı şekilde iki haftalık tatil yerine birkaç kez üç günlük hafta sonu tatili yapmak da daha iyi geliyor bünyeye.
Böyle küçük şeylere bile ne yazık ki zamanla alışıp eskisi gibi mutlu olmuyoruz. Ama yine de çok seçenek olduğu için alışmamız daha uzun zaman alıyor. O yüzden de daha uzun süre mutlu olabiliyoruz.

İşin sırrı, hatıra yaratmak
Şimdi sıkı durun, bizi asıl mutlu eden şeyi açıklıyorum. Deneyimler yani hatıra yaratmak diyorlar. Bir seyahate çıkmak ya da bir konsere gitmek insanı daha çok mutlu ediyor. Zaten seyahatlerde iyi kötü ne olursa olsun, dönüşte hep mükemmel geçti diye hatırlanır ya, işte tam da bu yüzden. Ayrıca deneyimlerin insanı mutlu etmesinin bir başka nedeni de başkalarının yaşadıklarıyla karşılaştırmanın mümkün olmaması. Ne de olsa hepimiz farkında olmadan da olsa kendimizi bu karşılaştırmaların içinde buluyoruz.
Lüks markalar işte bu yüzden artık alışverişi deneyim haline getiriyor. Lüks denince artık ‘kişiye özel’ hissi daha da ön plana çıkıyor. Tatil organizasyonundan bir ayakkabı, çantaya kadar aldığınız her servis ve üründe kendinizi özel hissetmek istiyorsunuz. Bunun için de gerekirse ve tabii imkan varsa masraftan kaçınmıyorsunuz.
Evet, lüks bir yaşam stili. Lüks markalar da, ürünler de önemli. Ama hepimizin kabul edeceği bir şey var, İstanbul’da yaşayan biri için en büyük lüks, trafikte saatler geçirmek zorunda kalmamak. Bunun için de evin ve işin birbirine yakın olması gerekli. Yine İstanbul’da yaşayan biri için yürüyecek kaldırım bulmak da bir lüks. Liste böyle uzayıp gider. Uzun lafın kısası, Fransız lüksüne gelene kadar bizim çok daha temel ihtiyaçlarımız var. Haksız mıyım?