Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bir kitap yazıyor, hayatı değişiyor.
Madonna ona Kabala kitaplarını yolluyor, “Beni iyileştirdi, seni de iyileştirecek” notuyla.
Winona Ryder onun için “Benim en büyük ilham kaynağım” diyor.
Bono, U2 konserlerinde ona en önden yer ayırıyor, konser sonrası kuliste onu ve arkadaşlarını ağırlıyor.
Shirley Manson şarkılarını onunla birlikte yazıyor.
Roman yazarı Dennis Cooper onu yere göğe sığdıramıyor.
Efsane yönetmen Gus Van Sant ‘Elephant’ filmini ona adıyor, bu sayede Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye kazanan bir filmin yapımcısı ve senaristi oluyor.
Courtney Love onunla partiliyor, sırlarını ona anlatıyor.
Bütün bunlar sadece iyi bir yazar olduğu için olmuyor tabii.
Bir yandan da müthiş bir pazarlama stratejisiyle, gerçek kimliğini gizleyerek, hem çok göz önünde olup hem çok gözlerden uzak yaşayarak yapıyor.
Ve bunu yaparken de tacize uğramış, HIV hastası, cinsiyetine karar veremeyen bir genç portresi çiziyor.
JT Leroy adıyla tanıdığımız yazardan söz ediyorum.
‘Yürek Her Şeyden Ziyade Aldatıcıdır’ ve ‘Sarah’ gibi kitapları Türkçeye de çevrildi.
Kim haklı?
Son zamanlarda beni en çok etkileyen belgesel: ‘Yazar: JT Leroy Hikâyesi’
JT Leroy hem ağır bir psikolojik vaka, hem bir popüler kültür figürü.
Asıl adı Laura Albert, 40 yaşındayken kocasının lezbiyen kız kardeşine güneş gözlükleri ve peruk taktırarak 25 yaşında bir erkek, JT Leroy imajı yaratıyor.
Kendisi de onun menajeri olarak yanında geziyor, eğlenceden geri kalmıyor, bütün telefon konuşmalarını da yapıyor, aynı zamanda kitaplar, şarkılar da yazıyor.
Aslında bütün bunlar iyi planlanmış bir pazarlama harikası gibi görünse de çocukluğundan gelen ruhsal sorunların bir sonucu.
O yüzden ‘Yazar: JT Leroy Hikâyesi’ belgeselini izlerken ona kızamıyorsunuz, herkesi 6 yıl boyunca kandırdığı için.
Sırrını bir tek The Smashing Pumpkins’in gitaristi Billy Corgan ile paylaşıyor, o da iyi bir dost ve sırdaş olarak kalıyor.
New York dergisi gerçeği ortaya çıkardığında bütün ünlü arkadaşları da okurları gibi şoke oluyor.
Aslında yazdıklarına hayran oldukları kişi değişmiyor, ama kendilerini kandırılmış hissediyorlar.
Anlaştığı film şirketi takma isimle anlaşma imzaladığı gerekçesiyle ona tazminat davası açıyor ve kazanıyor.
Bunun üzerine Yazarlar Birliği, takma isimle yazmanın yazarların hakkı olduğunu savunuyor ve JT Leroy’u destekliyor.
Şimdi ise, Jeff Feuerzeig imzalı belgeselin ABD’de vizyona girmesiyle tartışma giderek daha da büyüyor.
Çünkü belgeselde ünlü isimlerle telefon konuşmalarının kayıtları da var.
Birçok isim kendilerinden izin alınmadan bu konuşmalar yayınlandığı için tepkili, yazarın buna hakkının olmadığını söylüyor. Yazar ise, “Konuşmanın bir ucunda ben olduğum için, konuşmayı kaydetme hakkım var” diyor.
Her şeyin bu kadar açığa çıktığı bir dönemde zaten bu konuşmaları saklamaya çalışmak da yersiz bir çaba.
Gündemden uzaklaşmak için, ufkunuzu açmak için izlemekte fayda var.