“Sanatın terapi etkisinden bahsedince aklımıza ilk müzik geliyor. Hayat boyunca herkes kendi ruhunun DJ’liğini yapıyor. O ana, o güne göre şarkılar mırıldanıp duruyoruz. Akıllı telefonlarımızdan bir şarkı yerine sanatsal bir fotoğraf açmak çok azımızın aklına geliyor.
Sevdiğimiz şarkılardan oluşan bir playlist’imiz var ama sevdiğimiz tablolardan oluşan bir fotoğraf galerimiz yok.
Sanatın maliyetli ve prestijli duruşu nedense aramıza hep bir mesafe sokmuş. Sanatı bize sunulma biçimi yüzünden hayatımıza dahil edememişiz. Sanatla hep sadece belli alanlarda ve belli saatlerde iletişim kurmaya programlanmışız.
Önce bu formlardan, sınırlardan kurtulmalıyız. Bu da kişinin kendi elinde olan bir şey. Sanatı hayatınızın bir parçasına dönüştürmek için mutlaka sanatçı, küratör ya da koleksiyoner olmanız gerekmiyor.
“İşe favori sanatçılarınızın sevdiğiniz işlerini telefonunuza yükleyerek başlayın” diyor Alain de Botton, ‘Istanbul Art News Magazine’e verdiği röportajda.
EN İYİ SERGİLERDEN BİRİ
Tam da bunları okuduktan sonra İstanbul Modern’de Levent Çalıkoğlu ile ‘Çok Sesli: Türkiye’de Görsel Sanatlar ve Müzik’ sergisini gezmek için buluşuyorum. Müze Direktörü Levent Çalıkoğlu, Çelenk Bafra ile birlikte küratörlüğü de üstlenmiş.
Modern’de şimdiye kadar gördüğüm en iyi sergilerden biri: ‘Çok Sesli’. Biliyorsunuz, İstanbul Modern yurt dışından sergiler getirmek yerine kendi sergilerini yapmayı tercih ediyor. Bu sergide Türkiye’de görsel sanatlar ve müziğin ilişkisini anlatıyorlar. Bunun için de büyük bir arşiv taraması yapmışlar. Şimdiye kadar Türkiye’de bu konuda yapılan en kapsamlı araştırma bu.
Sergi salonunun girişindeki ‘Repertuar’ başlıklı alanda Osmanlı dönemi hakkında da fikir sahibi olabiliyorsunuz, Zeki Müren’in Güzel Sanatlar Akademisi’nde yaptığı desen çalışmalarını da, Barış Manço’nun illüstrasyonlarını da görebiliyorsunuz.
SEMiHA BERKSOY’UN ODASI
Semiha Berksoy’un odasına girdiğinizde, sesi kulağınızda yankılandığında ve resimlerine baktığınızda, işte o zaman; ‘İyi ki bu sergi yapılmış’ diyorsunuz. Semiha Berksoy, Türkiye’nin en renkli sanatçılarındandı. 2005 yılında Venedik Bienali’nde resimleri sergilendiğinde, Türkiye’de kimsenin ruhu bile duymamıştı. Sonradan da Semiha Berksoy hak ettiği ilgiyi göremedi ama kızı Zeliha Berksoy’un kurmayı planladığı Semiha Berksoy Müzesi ile bu durumun değişeceğini umuyorum.
SARKİS’TEN HALE TENGER’E
Sergide eserleri yer alan sanatçılar: Nevin Aladağ, Fikret Atay, Semiha Berksoy, Hüseyin Çağlayan, Ergin Çavuşoğlu, Burhan Doğançay, Cevdet Erek, Borga Kantürk, Servet Koçyiğit, Füsun Onur, Ferhat Özgür, Sarkis, Erinç Seymen, Merve Şendil, Hale Tenger, Vahit Tuna.
Gördüklerinizden etkilenmemek mümkün değil. Sarkis’in Edvard Munch’ün ‘Çığlık’ından esinlendiği ‘Başlangıçta Çığlık’ı’, Hale Tenger’in ‘Deniz üzerinde renkli balonları’, Hüseyin Çağlayan’ın Sertab Erener’in sesinden ‘Üzgünüm Leyla’sı, Nevin Aladağ’ın video yerleştirmesi ‘Session’ (Üçlü Taksim), Ergin Çavuşoğlu’nun beş Roman müzisyenin klarnet ustası Selim Sesler yönetiminde icra ettikleri müziklerle kimlik, kültür ve sınırlar gibi kavramları tartışmaya açtığı ‘Quintet Without Borders (Sınır Tanımayan Beşli) adlı video yerleştirmesi, Erinç Seymen’in ‘Bir Şiir İçin Performans’ üçlemesi ve: mentalKLINIK’in birbirine kenetlenmiş iki Fransız kornosundan yaptığı ‘FrenchKiss’ adlı heykeli..
27 KASIM’A KADAR
Sergi, 27 Kasım’a kadar devam edecek. “Nasılsa daha çok zaman” var deyip ertelemeyin, bir an önce İstanbul Modern’e gidip gezin, Nar Photos’un ‘Yolda’ adlı sergisini de kaçırmayın, sonra da İstanbul Modern Cafe’nin püfür püfür esen terasında oturun.
Çıkışta da müze mağazasında 10. yıl özel koleksiyonuna bakmayı unutmayın. Seçkin Pirim’in kullanılabilir heykellerinden Taner Ceylan’ın yılan motifli fincanlarına görmeye değer birçok tasarım var.