Yılın son günlerinde beni en çok mutlu eden yemek hiç ummadığım bir yerdeydi. Önce Beşiktaş’tan vapura atlayıp Kadıköy’e geçtik. Sonra kısa bir yürüyüşle bütün ihtişamıyla duran Haydarpaşa Garı’na geldik. Malum, Haydarpaşa’ya bir şey olacak diye ödümüz kopuyor, özellikle de çatıdaki yangından sonra.
Zamanın durduğu yer
Şehrin en güzel kavuşma mekânı olarak biliriz Haydarpaşa’yı. Gara adımını hiç atmamış olanlar bile bunun farkında. Türk filmlerinden de olsa. Şimdi ise gar çalışmıyor, bir kısmı terk edilmiş vaziyette, bir kısmında ise hayat her şeye rağmen devam ediyor.
İşte o ikinci bölümde Mythos adlı küçük bir lokanta var. Zamanın durduğu bir yer burası. Eski Türk filmlerini hatırlatan dekoru ve tabii Yeşilçam yıldızlarının eski fotoğraflarıyla süslü kırmızı kadife duvarlarından gözünüzü alamıyorsunuz. Siyah beyaz fotoğraflara bakıp, kim olduğunu tahmin etmeye çalışarak uzun uzun sohbet ediyorsunuz. Tabii bu sırada gözünüz kapı ve pencerelere takılıyor. Dışarıda müthiş bir manzara var. Her vapur, sanki elinizi atsanız değebileceğiniz kadar yakına yaklaşıyor. Yemekler de şaşırtıcı derecede başarılı. Ama burası o kadar özel bir yer ki yemekler öyle olmasa bile gelinir.
Sonrasında garı geziyoruz, duran trenlere hüzünle bakarak. Arada gardaki berber salonu dikkatimizi çekiyor.
Koskoca Haydarpaşa Garı’nda şu anda çalışan tek şey lokanta ve berber salonu. Üzülmemek mümkün değil. Bari en azından onların değerini bilelim.
En güzel hediye
Bu yıl aldığım en güzel hediye Ayşegül Dinçkök’ün ‘Derin Tutku Air’ adlı kitabıydı. İçinde bulunmaktan gurur duyduğum kitapta Ali Poyrazoğlu’ndan Aydın Boysan’a, Nurgül Yeşilçay’dan Gonca Vuslateri’ye, Ümit Boyner’den Güler Sabancı’ya tam 111 ismin yazıları var. Ama yazılardan da daha etkileyici olan: fotoğraflar.
‘Air’ Endonezya dilinde su anlamına geliyor. Vahit Tuna’nın tasarımını yaptığı
kitapta Ayşegül Dinçkök’ün Tophane-i Amire’de devam eden ve aynı adı taşıyan su altı fotoğraf sergisindeki kareler de yer alıyor. Denizin altında görmeyi tahmin edemeyeceğimiz renkler, canlılar, güzellikler var Endonezya’nın Batı Papua bölgesindeki Raja Ampat ve Güney Sulavesi bölgesinde çekilen fotoğraflarda.
Sergi yoğun ilgi nedeniyle 9 Ocak’a kadar uzatıldı. Kitabı sergide görmek ve almak mümkün. Bir hatırlatma yapalım, kitaptan elde edilecek bütün gelir, Akdeniz Koruma Derneği’nin ‘Denizin Korucuları’ projesine aktarılacak. Bu proje, Gökova Körfezi’nde balıkçılığa kapalı alanların korunmasını sağlayacak. ‘Derin Tutku Air’ ile hem müthiş bir su altı arşivine kavuşabilir hem de Akdeniz Koruma Derneği’ne katkıda bulunabilirsiniz.
Yılbaşı bitti, sırada ne var?
Günün anlam ve önemine uygun bir konuyla devam ediyoruz. Geceden kalma olabilirsiniz, sabaha kadar dışarıda eğlenmiş ya da İstanbul trafiğiyle mücadele edeceğinize evde televizyon karşısında yayılmış da olabilirsiniz.
Hiç fark etmez, eğlence bugün de devam ediyor.
Eskiden yılın ilk günü bir gece öncenin
yorgunluğunu atmak için önerilerle geçiştirilirdi. Evde bol bol dinlenin, monopoli, tabu gibi minimum efor gerektiren oyunlar oynayın
denirdi. Oysa şimdi durum değişti.
Yeni yılbaşı 1 Ocak olarak kabul ediliyor. “Yılbaşında eğlenmek zorunda olmaktan artık bıktık, hiçbirimiz bu baskıyla istediğimiz gibi eğlenemiyoruz” diyenler var. Tıklım tıklım mekânlar, kapıda olmasa bile barda ya da tuvalette saatlerce sıra beklemek ve tabii fahiş fiyatlar derken aklın yolu bir; artık eskisi kadar çok yılbaşı gecesi dışarı çıkmak yok. Tabii durum böyle olunca yılbaşına hiç heyecanlanmıyoruz ya da hepimiz hiçbir şeyden zevk almayan sıkıcı insanlar olduk sanmayın. Tam tersine kutlamalar 1 Ocak’ta da devam ediyor. Daha sakin, daha az şaşaalı ve tabii daha az masraflı.
Dün gece ne yaptığınız hiç önemli değil,
asıl önemli olan bugün ne yapacağınız. Güne sevdiklerinizle güzel bir brunch’la başlayın
ve bakın sonrası kendiliğinden nasıl gelecek. Bakarsınız, geceye 1 Ocak partileriyle
devam edersiniz. Ne de olsa, yıl nasıl
başlarsa öyle devam eder.