Dünyanın en eski tapınağı Göbeklitepe. Yabancı dergiler kapak yapıyor, BBC belgeselini çekiyor.
Kazı hâlâ devam ediyor. Kimler var başında? Almanlar. Arkeolog Doç. Dr. Klaus Schmidt’in başkanlığında.
Derken Göbeklitepe’nin tanıtımını Ece Vahapoğlu üstlendi. İtiraf etmeliyim, ilk tepkim “12 bin yıllık tarih Ece Vahapoğlu’na mı kaldı?” oldu.
Bir arkeoloğumuz yok muydu dünyanın bu kadar merakla ve heyecanla beklediği Göbeklitepe’yi sahiplenecek? Göbeklitepe’nin Mısır piramitlerinden bile daha eski ve önemli olduğunu anlayacak ve ilgilenecek Turizm ve Kültür Bakanı ya da yetkilisi de mi yoktu?
Hayır, yoktu işte.
Sonuçta kimse ilgilenmediği için koskoca Göbeklitepe, Ece Vahapoğlu’na kaldı.
Dünyanın neresinde olursa olsun böyle bir hazine keşfedildiğinde, böyle bir sahipsizlik olmaz.
Buna da şükür eder hale geldik ne yazık ki.
İlk 1963’te fark edildi ama 10 yıl önce tarlasını karasabanla sürerken bulduğu oymalı taşı müzeye götüren Mahmut Yıldız sayesinde anlaşıldı önemi. Neyse ki bir çiftçi tarafından bulundu, bir otel sahibine ya da bir inşaat firmasına denk gelseydi, şimdi üstüne neler dikilmişti.
Gitmeden görmeden anlaşılamayacak farklı bir enerjisi var Göbeklitepe’nin. Cilalı Taş Devri’ne ışınlanıyorsunuz.
Dünyada daha eski bir tapınak yok bilinen. Dile kolay, 12 bin yıldan bahsediyoruz. Hayvan figürlerinden, doğum yapan kadın figürlerine birçok detay Göbeklitepe’de gün yüzüne çıkarılmış. Uzun süre çalışmalar açık havada devam etmiş, zarar görmüş. Şimdi ise dev bir iskele kurulmuş, çalışmalar devam ediyor.
Daha sadece yüzde 20’lik bir bölümünü görebiliyoruz. 80 yıllık çalışmayla tamamına ulaşılması bekleniyor.
Göbeklitepe’nin en tepesinde yalnız başına bir karadut ağacı var, artık dilek ağacı. Bu ağaca sarılıp Harran Ovası’na nazır dilekte bulunuyorsunuz.
Dünyanın farklı köşelerinden turistler geliyor Göbeklitepe’ye, hatta ibadete gelenler de oluyor. Bizden de keşfedenler var ama Göbeklitepe kesinlikle daha çok ilgiyi hak ediyor.
İstanbul’a geliyor
Göbeklitepe’deki figürler seramiklere aktarılmış ve bir sergi hazırlanmış Doğuş Grubu sponsorluğunda. Şimdi bu sergi 25 Şubat itibarıyla İstinye Park’a geliyor, ücretsiz. 10 Mart’a kadar devam edecek.
Göbeklitepe’yi gördükten sonra sergiden etkilenmek zor ama daha görmediyseniz bu sergi konuya girmek için iyi bir başlangıç.
Hemen akabinde Urfa yollarına düşmek isteyeceksiniz.
iKiNCi DURAK: ZEUGMA
Uzun zamandır görmek istediğim bir yer Gaziantep’teki Zeugma Mozaik Müzesi. Şimdiye kadar görmemiş olmak benim ayıbım.
Bırakın Antep’i, dünyanın hiçbir yerinde bu kadar zengin bir mozaik müzesiyle karşılacağınızı tahmin edemiyorsunuz. Zaten dünyanın en büyük mozaik müzesi.
Gerçi Göbeklitepe’den sonra Zeugma Antik Kenti bile yeni kalıyor.
Evlerden çıkan mozaiklerdeki detaylar inanılır gibi değil. Nasıl bir emek, nasıl bir özen. Bir çingene kız mozaiği var, Mona Lisa gibi küçük ama hangi açıdan bakarsanız bakın gözleri sizi takip ediyor hissi veriyor. Çingene kızın aslında bir erkek olduğu ve İskender olduğuna da inanılıyor.
Zeugma Mozaik Müzesi’nin çıkışında dışarıdan gayet afilli duran bir müze mağazası var. Gelin görün ki içeri girdğinizde durum değişiyor. Müzenin bir kataloğunu almak istiyoruz. “Yok!” diyorlar. Böyle bir müzemiz var, dev bir hediyelik eşya mağazası da var ama müzeyle ilgili içeride satın alabileceğiniz tek şey kartpostal. Kartpostal mı kaldı artık?
Başka mozaik kitapları var, onların da fiyatları karşısında dehşete düşüyorsunuz ama Zeugma mozaiklerinin hâlâ resmi bir kataloğu ya da kitabı yok. Ne diyeyim?
Baharı beklemeyin, ne yapın edin, hiç olmazsa iki gününüzü Urfa ve Antep’e ayırın; Göbeklitepe ve Zeugma Mozaik Müzesi’ni görün.
Pişman olmayacaksınız.