Önce Bomontiada’da “Yer misin, Yemez misin?” sloganlı ‘Yemeğini Keşfet’ vardı. Yemeklerden bile daha ilginç olan ilham verici hikâyeler dinlemiştik.
Tema cesaretti, konuşmacılar da temanın hakkını veren isimlerden seçilmişti.
‘Imaginary Feasts’in yönetmeni Anne Georget, Nazi kamplarından başlayarak savaş sırasında hayatta kalmaya çalışanların günlüklerine yemek tariflerini yazmalarını bir belgeselle anlatmıştı.
Michelin yıldızlı Türkiye kökenli ikinci şef Serkan Güzelçoban ise dünyanın ilk ve tek Michelin yıldızlı engelli restoranı Handicap’ın hikâyesini paylaşmıştı.
Geçen yıl ise ‘Yemeğini Keşfet’in mimarları, yeni ve küresel bir platformla karşımıza çıktı: Yedi.
Dünyanın yedi kıtası, İstanbul’un yedi tepesi ve “yemek yedi”den aldıkları ilhamla...
Geçen yılın teması ‘Geri ver’ idi.
“Çünkü her gün hepimiz hayatımızdan şikâyet ediyoruz, sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada durum bu. Oysa bizden daha kötü durumda olan çok insan var. 1 milyar insan ağzına lokma koyamıyor. Çöpe atılan gıdaları kullanabilsek dünyada bir tane aç insan kalmayacak. Ben nasıl bunu tek başıma yapabileyim ki dememeli, nasıl yaparım demenin altını çiziyoruz. Biz de Yedi ile farkındalık yaratarak geri veriyoruz” diye özetlemişlerdi.
Konuşmacılar, topluma, gelecek nesillere ve doğaya “geri verme” konusunda önemli girişimlerde bulunan isimler arasından seçilmişti.
Suriyeli mülteci çocukları ve kadınları destekleyen Small Projects Istanbul’un yaratıcısı Karyn Thomas’tan ‘Food for Soul’ projesiyle gıda israfı üzerine çalışmalar yapan ödüllü şef Massimo Bottura’ya, hatta Fransa’da süpermarketlerin raflarında kalan gıda ürünlerini atmasını, son kullanım tarihi yaklaşan ürünleri imha etmesini yasaklayarak onları ihtiyaç sahiplerine ulaştırmayı kanunlaştıran Fransa Meclis Üyesi Arash Derambarsh’a birçok ilginç ismi dinleme şansımız olmuştu.
Mehmet Gürs’ten beklenen haber geldi, Yedi 21 Ekim’de, bu kez Bomontiada’da değil, Sakıp Sabancı Müzesi’nde.
Biletler şimdiden satışta, bir an önce almakta fayda var!
5 saatlik saha çalışması
Şimdiye kadar gıda israfı ve yoksulluğuyla ilgili çok şey okudum, çok belgesel izledim, çok uzman dinledim.
Ama doğrusu hiçbiri beni bu hafta yaşadığım kadar etkilemedi.
Gıda israfı ve yoksulluğuyla mücadele veren The Felix Project için bir akşam bir semtin tüm kafe ve marketlerini dolaştım bir kamyonla.
Tarihi geçmek üzere olan atılacak tüm yiyecekleri kamyona doldurup şehrin farklı yerlerinde ihtiyaç sahibi olanların yaşadığı farklı kurumlara gittik, topladığımız bir kamyon dolusu yiyeceği ihtiyaçlara göre tek tek paylaştırdık.
Beni her gün ne kadar çok yiyeceğin atılması durumu mu daha çok sarstı, yoksa ne kadar çok ihtiyaç sahibi olması mı daha çok sarstı, emin değilim.
İkisini görmek de can acıtıydı.
5 saatlik saha çalışması şimdiye kadar tüm izlediklerim ve dinlediklerimden çok daha etkili oldu.
Şimdi biliyorum, artık ne kadar dikkatli olacağımı.
Herkese tavsiye ederim.