Onur Baştürk’ü gazete yazılarıyla tanıyorsunuz. Oysa o şarkılar da yazıyor ve ‘Sen yine de gitme’ adlı single’ı bugün iTunes’da çıkıyor.
Gaspar’ın barında oturuyoruz. Kulaklıkları takıyorum, ‘Sen yine de gitme’ başlıyor. Hem çok tanıdık bir ses, nerede olsa tanırım, hem de bir o kadar yeni bir ses. Evet, şarkılar yazdığını biliyorum.
Daha önce çok şarkısını dinledim, Ajda Pekkan, Funda Arar, Ziynet Sali, Levent Yüksel ve Deniz Seki’den ama kendi sesinden ilk defa dinliyorum. Gece hayatındaki canlı performanslarını saymazsak tabii.
Bir kere dinliyorum, yetmiyor, bir kez daha basıyorum play’e, yine bitiyor, fondaki dedikoduları kaçırma pahasına bir kez daha başlatıyorum. Sonunda mırıldanmaya başlıyorum, bu sözleri...
“Hiç düşündün mü
Bu gidişat bize göre değil
Hiç üzüldün mü
Yok, delirmedim
Bu saçma hal bana göre değil
Bunu sevmedim
Sen yine de gitme, sen yine de gitme
Biraz deneyip yanılsak yine
Biraz sevip sarılsak bugün/gece
Of Allahım of
Of derdim çok
Of zamanım yok
Aşka düşmek zor”
Seviyorum, "Tam Onur olmuş" diyorum içimden. Bakmayın, “Aklıma esti söyledim” dediğine belli ki bu sefer tam kendisini anlatmış. Herkese değil ama Onur Baştürk’e şarkı söylemek yakışıyor. Sahne ışığı diye bir şey var gerçekten ve onu 12 yıl önce ilk gördüğümden beri aynı şeyi düşünüyorum, Onur’da o ışık var.
‘Sen yine de gitme’ bugün iTunes’da çıkıyor. Düzenlemesini Daniel Taşel’in yaptığı, Bomonti Müzik yapımı single, bir hafta boyunca sadece iTunes’da, daha sonra tüm dijital platformlarda olacak. Şaşırmayın, ‘Sen yine de gitme’ hiç fark etmeden dilinize dolanacak.
TEK İŞ BÜNYEYE YETMİYOR
Onur’un single’ıyla birlikte düşünüyorum, artık kimse kendini tek işle sınırlamıyor. Birden fazla şey yapma fırsatı olduğu için mi, kendini yenilemek, deşarj olabilmek için mi, hayat mücadelesi daha da zorlaştığı için mi, yoksa artık seçeneksizliğe tahammülümüz kalmadığı için mi bilemiyorum.
Artık birçok kişi kendine yeni alanlar açıyor, daha mutlu olabilmek için. Eskiden olsa önyargılı olabilirdik ama neyse ki artık değiliz.
VITTORIO’NUN YENİ ÜSSÜ
Plan belli, cumartesi 22.30’da uçaktan inip, dışarıya çıkacağım. “Lucca mı, Fenix mi?” derken, arkadaşlarımdan “Gezi’deyiz buraya gel” cevabını alıyorum. Hayır, bir açılıp bir kapatılan parktan söz etmiyorlar. Yenilenen Gezi Otel Bosphorus’talar.
Türkiye’de otel restoran ve barlarına karşı nedense bir önyargı var. Kimse eğlenmeye bir otele gitmek istemiyor. Kapıdan girerken, "Ne işimiz var burada?" diye düşünüyorum.
Sonra içeri girince ve arkadaşlarımı görünce her zamanki gibi fikrim değişiyor.
Fiamma, Gezi’nin giriş katında yer alan bir restoran-bar. Etkileyici bir manzarası var. Da Vittorio, Papermoon ve W’dan tanıdığımız İtalyan şef Vittorio Sindoni mutfakta ve hatta yeni açılmanın etkisiyle zaman zaman barın arkasına da geçiyor. Gecenin ilerleyen saatlerinde elinde dev bir tabak spagettiyle geliyor. Herkese kendi elleriyle servis yapıyor. Nasıl bulduğunuzu soruyor, iltifatları memnuniyetle topluyor.
Fiamma, restoranı kadar barıyla da popüler olacağa benziyor. Tabii bu durum otelin önündeki sıcak gündeme de bağlı. Hep beraber göreceğiz.