Ece Dağıstan ve Fazıl Say bu konuyu yeniden gündeme getirdi, özel hayatlarıdır, kendilerine mutluluklar dilemekten başka söyleyecek bir şey yok. Asıl mesele, tam bir senedir hepimiz evlerimizdeyiz.
Evden çalışıyoruz, spor yapıyoruz, yemek yiyoruz, sürekli evde ne yenilecek düşünüyoruz ve konuşuyoruz.
Ev sürekli dağılıyor, topluyoruz. Artık evlerin her milimetrekaresine hakimiz, şimdiye kadar hiç fark etmediğimiz ne kadar çok detay varmış meğer. Alışverişe de gitmemeye çalıştığımız için eve sürekli kargo kutuları geliyor, bir yandan kendimizi suçlu hissediyor, bir yandan, ‘küçük mutluluklar bizi ayakta tutuyor’ diyor, bir yandan da onları nasıl geri dönüşüme sokacağımızı düşünüyoruz.
Hadi biz müzik yapmıyoruz, öyle bir yeteneğimiz yok ama yine de Zoom’da toplantıdayken ya da bilgisayar başında, artık çökmek üzere
olan posta kutumuzdaki e-postaları cevaplarken arkadan gelen elektrik süpürgesi sesine tahammül edemiyoruz. Bulaşık makinesi sürekli dolup taşıyor, boşaltıyoruz, yeniden dolup taşıyor. Hatta pandeminin ikinci dalgasında evlerde çift bulaşık makinesi olmalı, biri temizler, biri kirliler için diye pratik bir çözüm bile geliştirmiştim. Nasıl mutfaklarda çift evye olabiliyorsa, bu da gayet faydalı olabilir. Ev nüfusunu azaltmak da bir çözüm tabii.
Evde bırakın eşinizi, çocuklarınızı bile istemez hale geliyorsunuz ister istemez.
Pandemi döneminin başında yurt dışında okuyan çocuklar bile apar topar evlerine geri getirilirken, şimdi bakıyoruz aileler okul yöneticilerinin gözlerinin içine bakıyor, nolur çocuklar evden gitsinler de iş güç yemek konusunda düşünecek daha az kişi olsun diye.
Hayır, bunun sevgiyle uzaktan yakından ilgisi yok, tabii ki her anne-baba çocuğunu seviyor ama sonuçta hepimiz insanız, sabrımız da bir yere kadar. Evde iş hiç bitmiyor, hem onca yıl emek verdiğiniz kariyerinizi koruyabilmek, işinizi kaybetmemek için çalışmak hem de evde daha çok zaman geçirdikçe katlanarak artan ev işlerine yetişmek gerekiyor.
Evet, pandemi dönemi yalnız yaşayanlar için de zor, görüntülü konuşmalardan yorgun düşmek, duvarlara bakmak, daha önce izlediğiniz ve hatta replikleri ezbere bildiğiniz filmleri, dizileri yeniden arka planda oynatmak gibi saçma bir noktaya vardık.
Benim gibi uzun yıllardır ofise gitmeden evden çalışanlar bile, şimdi bir ofisimiz olsa da gitsek, giyinmek için bir neden olsa, 2-3 farklı insan görsek de havadan sudan konuşsak, hatta yolda da biraz zaman geçse de etrafa bakınsak, evde biraz daha az zaman geçirsek diye düşünüyor. Ama unutmamak lazım, şu anda en zor durumda olanlar aynı evin içinde çalışmak zorunda olan eşler ve yine aynı evin içinde tüm gün ekran başında okula gitmek zorunda kalan çocuklar... Bir süre sonra ne internet yetiyor, ne evdeki oda sayısı...
Salonu kapan yaşıyor, diğerleri bir süre sonra bırakın masadan çalışmayı, pijamalarla yataktan çalışmaya başlıyor, arada çocuklar
uyuyakalıyor, büyükler Zoom’da videolarının açık olduğunu zaman zaman unutabiliyor. Tabii tüm bunlar da, ne yazık ki imkanlar dahilinde. İddialıyım, ben şu anda evli olup da iki ayrı evde yaşamak istemeyecek kimseyi tanımıyorum, ya siz?
Banksy’den sağlıkçılara 16.8 milyon sterlin
Savaş karşıtı, çevreci, insan ve hayvan haklarını savunan, tüketim çılgınlığını eleştiren ve kimliğini açıklamayan bir sokak sanatçısı: Banksy. Kendi isteğiyle ‘Game Changer’ (Oyun Değiştiren) adlı eserini 23 Mart’ta Londra Christie’s Müzayede Evi’nde açık artırmaya çıkardı. Eserde küçük bir erkek çocuğu Batman ve Örümcek Adam gibi aksiyon kahramanlarının oyuncaklarını bir kenara atmış, süper kahraman pelerini giymiş bir hemşire oyuncağıyla hayranlıkla oynuyor. Eserin satışından elde edilen tüm gelir İngiltere’nin Ulusal Sağlık Hizmetleri’ne aktarılıyor. Tam 3 milyon sterlin elde edilmesi bekleniyordu, peki ama ne kadarlık bir gelir elde edildi dersiniz? Tam 16.8 milyon sterlin, yaklaşık 170 milyon TL.