Ne kadar “Eurovision aslında önemli bir yarışma değil” diye konuşsak da, ne kadar “Eurovision’u hiç takip etmem” desek de,
ne kadar “Burada müzik değil, politika yarışıyor” diye söylensek de aslında hepimiz içten içe biliyoruz.
Kendi kendimize bile itiraf etmekte zorlansak da kabul etmeliyiz, biz hâlâ Eurovision’u takıyoruz, hem de gereğinden çok daha fazla.
Tabii Eurovision’la büyüdük, bir kere içimize işledi.
Kötü dereceler aldığımızda oylama sistemini eleştirmeye, ‘Every Way That I Can’ ile birinci olduğumuzda hep beraber havalara uçmaya, şarkıyı beğensek de beğenmesek de defalarca dinlemeye hazırız.
Tam iki yıl önce, TRT, Eurovision’a katılmama kararı aldığında ‘Oh be sonunda’ diyenler de oldu, yarışmanın artık bir müzik yarışması olmaktan çıktığını görmesine rağmen sorunun oylama ve kura sistemi olmadığını bilip de üzülenler de oldu.
Şimdi TRT Genel Müdürü Şenol Göka, “Sadece oylama sistemi değil, ahlaki sisteme ilişkin de bazı sorunlar vardı. Bunlara ilişkin eleştirilerimiz vardı. Bunlar konusunda yol alındı” diye bir açıklama yaptı, artık yarışmaya katılabileceğimizi söyledi.
İçimize bir nebze de olsa su serpildi.
Her şeye rağmen, Eurovision’a katılmamanın da eksikliğini çekiyormuşuz meğer.
Fenix’in sırrı
Fenix gibi hızlı ve iddialı başlangıç yapan mekânlar ilk başta yakaladıkları popülariteyi sonraki sezonlarda sürdüremez genelde. Oysa perşembe akşamı gördüm, Fenix ilk günlerindeki popülerliğini koruyor.
Bir yanda Cüneyt Özdemir’in 45. doğum günü kutlanıyor, bir yanda Edvina Sponza doğum gününü kız arkadaşlarıyla bol bol selfie çekerek kutluyor, bir yanda da Ferit ve Diane Şahenk misafirlerini ağırlıyor. Tek bir boş masa yok. Bar da, sigara içilen bölüm de tıklım tıklım.
İstanbul gece hayatı dur durak bilmiyor. Aliye Turagay ve Metin Fadıllıoğlu gibi çok sevilen işletmeciler işin içinde olunca bazı mekanları da eskisi kadar hızlı tüketmiyor.
Nurella mı, Grinin Elli Tonu mu?
İşte bütün mesele bu. Önümüzdeki hafta aynı güne (perşembe) denk geliyor, Nur Yerlitaş’ın La Petite Maison’daki partisi ve Grinin Elli Tonu filminin galası. Bir yanda yılın TV fenomeni, diğer yanda yılın en çok heyecanla beklenen filmi. Seçim zor. Bir şey kaçırmamak için, en iyisi hem partiye hem galaya yetişebilmek.
Madonna’nın Snapchat açılımı
Madonna yaptı yine yapacağını, son klibi ‘Living for Love’ ile. Hayır, klibin ne kadar iyi olduğunu, Madonna’nın hâlâ ne kadar fit olduğunu ve nasıl dans ettiğini tek tek sayacak değilim.
Ya da klibin sonundaki Friedrich Nietzsche’nin “İnsan en acımasız bir hayvandır. Trajedilerde, boğa güreşlerinde, çarmıha germelerde, şu güne kadar kendisini en iyi hisseden oydu. Kendisi için cehennemi icat ettiğinde, bu aslında en iyi cennetiydi.” sözlerini de...
Madonna’nın asıl numarası bu sözlerle verdiği mesaj değil, klibi yayınladığı mecra. Snapchat, özellikle gençler arasında çok popüler olan anlık bir görüntülü mesaj paylaşma uygulaması.
Geçen yıl Facebook’un 3 milyar dolara satın alma fırsatını kaçırınca, onun yerine 19 milyara Whatsapp’ı almasına neden olan ve bu yıl değeri 10 milyar dolara çıkan bir uygulama.
Eski ajan filmlerindeki gibi mesaj bir süre sonra kendi kendini yok ediyor.
İlk defa Madonna kadar önemli bir yıldız Snapchat’te klibini yayınlıyor. Snapchat, bir içerik paylaşma platformu değil. Çoğu zaman cinsel görüntülerin paylaşıldığı bir platform.
56 yaşındaki Madonna’nın son klibini burada paylaşması gösteriyor, Madonna Rihanna ve Lady Gaga’nın hayranı gençlerin peşinde.
Zamana ayak uydurmak ve daha çok sevilmek için de doğru yolun Snapchat olduğuna karar vermiş. Haksız mı?