Önce Reina’nın yerle bir olmuş fotoğrafları, sonra Etiler Şamdan’ın eşyalarının icradan satışa çıkacak olması ve sonra da Mert Vidinli’nin Topağacı’nda hızla yayılan meyhanelerden şikâyeti ve İzzet Çapa’nın eğlence sektörünün içinden gelen birinin eğlence mekânlarına karşı olmamalı, tam tersine, mekânları yaşatmalı eleştirisi....
Aslında sadece dünkü gelişmeler İstanbul yeme-içme ve eğlence hayatını özetliyor.
Üzücü ama gerçek.
Reina bu sonu hak etmedi!
Reina’yı seversiniz sevmezsiniz, giderdiniz gitmezdiniz o ayrı, ama kabul etmek lazım, Reina yabancı turistlerin İstanbul’a geldiğinde ilk gittiği mekânlardan biriydi.
Konumuyla, manzarasıyla dünyada eşi benzeri olmayan bir restoranlar ve gece kulübü alanıydı.
Yılbaşı gecesi yaşananlar hepimizi derinden etkiledi ama daha o zaman karar vermiştik, yılmayacaktık, vazgeçmeyecektik, mekânların yaşaması önemliydi, sadece sosyal hayat için değil ekonomi için de...
Kaç kişiye istihdam yaratıldığından tutun, ne ölçekte bir ekonomi sağladığından, nasıl bir turizm katkısına neden olabildiğine çok kapsamlı bir konu bu.
Reina, zaten mal sahibi Doğuş Holding’in isteğiyle şimdiki yerinden taşınmak zorunda kalacaktı ama pekâlâ bir ara formül bulunabilirdi, hem şehre hem mekânlara faydalı olacak.
Taşınması daha iyi bir şekilde yapılabilirdi ya da tamamen kapatılsa bile bu da Reina’ya yakışacak bir şekilde olmalıydı.
Birdenbire yıllar sonra kaçak inşaat nedeniyle yerle bir edilmesine anlam veremedik.
Peki, madem Reina kaçaktı, bunca yıl nasıl göz yumuldu, neden daha önce müdahale edilmedi?
Umalım, bundan sonra böyle sürprizlerle karşılaşmayalım.
Biraz vicdan sahibi olan herkes, Reina’nın bu görüntüsü karşısında da üzülüyor ve ne yazık ki ister istemez 31 Aralık gecesini hatırlıyor.
Çifte standart olmamalı
Gelelim Mert Vidinli-İzzet Çapa ve Topağacı’ndaki meyhaneler meselesine.
Mert Vidinli, Topağacı’ndaki meyhane sayısı arttıkça mahallede naralar atarak gezenler olursa şaşırmam demiş.
İzzet Çapa da meyhane kültürümüzden girmiş, votka, sake içenler tamam da rakı içenlerde mi sorun diye sormuş kısaca.
Sonra da hatırlatmış, eğlence mekânlarına karşı olmamak gerektiğini.
Evet, eğlence mekânlarını seviyoruz, hayatımızın büyük bir kısmı bu mekanlarda geçiyor, bazen iş için, bazen sosyalleşmek için, bazen sadece deşarj olmak için.
Meyhane ile havalı bir restoran ya da gece kulübünün aslında bir farkı yok birbirinden.
Bir gün meyhaneye giden, ertesi gün pekâlâ bir Uzakdoğu restoranında da yemeğe gidebilir ya da eğlenebilir.
Meyhane kültürü, meyhaneye gitsek de gitmesek de İstanbul sosyal hayatının önemli bir parçası.
Tabii hiçbir işyerinin kapanmasını istemeyeceğimiz gibi meyhanelerin kapanmasını da istemeyiz.
Komşulara anlayış ve saygı şart
Ama unutmamak gereken bir şey var, yüksek müzikli, bol gürültülü mekânların yaşam alanlarıyla iç içe geçmemesi gerekiyor.
Bunu, zamanında sessiz sakin, sadece dolmuşların geçtiği bir sokakken bir anda restoran ve barlar sokağı haline gelen Atiye Sokak’tan bir gece kulübü yüzünden taşınmak zorunda kalmış biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim.
Mekânlar yaşasın, hiçbiri kapanmasın ama komşulara biraz daha anlayışlı ve saygılı olsunlar. Yüksek sesli müzik çalacaklarsa iyi bir ses yalıtım sistemiyle bu sorunu çözsünler.
Açık havada müzik çalacaklarsa belli bir saatte kesmeyi bilsinler.
Yeter!