Uzun zamandır sevdiğimiz bir tartışma konusu, sosyal medya alıp başını gitmişken basılı medyaya ne olacak? Yazmayı çizmeyi okumayı sevenler inatla basılı medyanın önüne geçilemeyeceğini savunuyor.
Bir gazeteyi, dergiyi ya da kitabı elle tutarak kokusunu duyarak okumak istediklerini söylüyorlar.
“Kesinlikle sadece dijital olmayız; bu dünyada bir amiral gemiye ihtiyaç var ve bu elle tutulan bir şey olmak zorunda. Yazılı ve basılı medyanın, dijital dünyanın asla sahip olamayacağı bir ağırlığı var ve her zaman olacak. Bunu çağdışı görenler de var, artık her şeyin bilgisayarlarımızla, akıllı telefonlarımızla ayağımıza gelmesi gerektiğine inanıyorlar.” diyor Monocle’ın kurucusu Tyler Brule bile. Birçok derginin, hatta Radikal gibi bir gazetenin bile kapandığı bir dönemden geçtik.
Dergilerin geri dönüşü Şimdi ise yazılı basında kıpırdanmalar var. Yeni bir derginin çıkması sevindirici bir gelişme.
Önce Can Yayınları Socrates’ı çıkardı, ‘Düşünen Spor Dergisi’ sloganıyla. Şimdi ise yeni bir erkek dergisi hayatımıza girdi, Doğan Burda’nın çıkardığı The Rake. The Rake’ten sonra gelecek yeni dergiler de var sırada. Bkz. Doğuş Grubu’nun Mayıs’ta ilk sayısını çıkaracağı Conde Nast Traveller Türkiye ve Maya Grubu’nun yayınlayacağı, Ece Sükan’ın Genel Yayın Yönetmenliği’ni üstleneceği V Magazine… Sadece gazeteciler ve dergiciler için değil, okurlar için de önemli gelişmeler bunlar. Tyler Brule’nin basılı medyanın geleceğiyle ilgili söyledikleriyle satırlarımıza son verelim. “Medya pozitif bir durgunluk dönemine giriyor.
Bloglar, sonra onların yerini alan Facebook, ardından onun baskınlığını bitiren Twitter gibi pek çok etken vardı. Bunlar bir doyum noktasına ulaştı. Bence artık pek çok medya kurumu, ‘Bu mecralar bizim için doğru yerler mi?’ sorusunu sormaya başladı. Özellikle bir geçmişi olan mecralar, yeni teknolojiyi takip etme telaşlarına, sosyal medyadan yeni okuyucular kazanma heveslerine son veriyor. Şimdi, ‘Biz bu işi bir asırdır yapıyoruz. Her yeni gelene uyum sağlamaya çalışmak yerine, en iyi yaptığımızı devam ettirelim,’ dedikleri dönem.
Etrafta her zaman yeni çıkan bir araba ya da yaşayacak yeni ‘cool’ mahalle olacak ama klasikler her zaman klasik kalacak.
Bence etrafta bolca olan, altı boş dijital mecra ve onların yazarları zaman içinde süpürülecek ve yakında tekrar gazetecilerin dönemi başlayacak.”
Rekora koşuyoruz!
Bütün dünya sağlıklı yaşam için koşarken, biz “Koşma terlersin” sözüyle büyüdük, doktorlardan sık sık “Koşu dizleri sakatlar” uyarısını işittik. Koşunun faydalı olduğunu fark ettiğimizde Arap atı gibi sonradan açıldık.
Şimdi İstanbul’da koşu grupları bile var.
Çok da hazırlığa ihtiyacımız yok, aslında, ne de olsa bize her gün maraton! Artık şehrimizde iki maraton birden var, biri Boğaz Köprüsü’nden yaya olarak geçmemizi sağlayan Vodafone İstanbul Maratonu, diğeri ise Vodafone İstanbul Yarı Maratonu.
Yarı maraton bu pazar Tarihi Yarımada’da koşulacak.
Öncesinde Vodafone Türkiye İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Ender Buruk ile bir araya geldik, bakın kendisinden neler öğrendim? Maratonların sağlıklı yaşam dışında bir de sosyal sorumluluk etkisi var.
Her koşan seçtiği bir derneğe bağış toplayabiliyor.
Vodafone bunu kolaylaştırmak için VMaraton uygulamasını hazırlamış.
Geçen yıl 50’ye yakın sivil toplum kuruluşuna 6 milyon TL’ye yakın bağış toplamışlar.
Ayrıca Spotify sayesinde maratona özel hazırlanmış şarkı listelerini dinleyebiliyorsunuz.
İstanbul maratonu ne kadar zor bir parkursa, yarı maraton için seçilen parkur da özellikle o kadar düz seçilmiş.
Amaç, dünya rekorları kırılabilmesini sağlamak.
Artık bu kadar dev hizmete, yarı maratona katılmamak olmaz!