“Bir erkek arkadaşım 30 yıldır bu modaevinden giyiniyordu. Bu marka benim olursa onun benimle ne kadar gurur duyacağını düşündüm ve markayı satın almaya karar verdim.” Bahsettiğimiz marka 132 yıllık Fransız modaevi Lanvin, sahibiyse 80 yaşında Çinli iş insanı Shaw-Lan Wang.
‘Made in China’ yazısını hep kalitesizlikle eş gördük, hatta Çin malı aşıdan bile çekinenler oldu. Fransız, İtalyan markaların nedense hep daha kaliteli olduğuna dair inancımız tamdı. İşte bu yüzden Lanvin’in sahibinin Çinli bir iş kadını olduğunu öğrenmek başta şaşırtıcıydı.
Lanvin’in asıl hikayesi
Lanvin denince aklımıza modaevinin tam 14 yıl kreatif direktörlüğünü yapan Fas doğumlu, İsrail asıllı Alber Elbaz geliyor.
Öncesinde Lanvin’in asıl hikayesine bir bakalım. Markayı tekrar yükselişe geçiren Shaw-Lan Wang. Çünkü 2001’de Lanvin’i L’Oreal’den satın aldıktan sonra Alber Elbaz’ı bizzat kendisi işe alıyor. Elbaz, Gucci grubunun Yves Saint Laurent’i satın almasıyla işini Tom Ford’a kaptırınca bir süre dünyayı geziyor.
Lanvin’in satışını duyunca yeni sahibini arayıp, kendisiyle görüşmek istediğini söylüyor. Ardından da ekliyor: “Uyuyan güzeli uyandıralım!” Wang, hiç tanımadığı Elbaz’ın telefonla kendisine ulaşabilmesinden etkilenip hemen ertesi gün görüşmeyi kabul ediyor.
Çizimlerini beğeniyor. Elbaz’ı kreatif direktör olarak seçme nedeniniyse şöyle açıklıyor: “Üstlerine çok saygılı olduğu belli oluyordu.”
Uzak Doğulu’larda saygı her şeyden önemli, yetenek, vizyon ikinci planda geliyor.
Alber Elbaz Lanvin’i alıp götürüyor, beş yılda kâra geçiriyor, 203 milyon euro ciro yapıyor.
LVMH Grubu Elbaz’ı Givenchy’ye transfer etmek istediğinde Elbaz hemen reddediyor, “Madame Wang kimsenin beni istemediği dönemde bana müthiş bir fırsat verdi, onu bırakmam” diyor. Wang, kendisine iş kadını denilmesinden hoşlanmıyor.
Ona göre sadece “Çinli bir kadın”. Aynı zamanda bir gazete patroniçesi, United Daily News gazetesi Wang’e babasından kalıyor. Tayvanlı olmasına rağmen “Tayvanlı değil, Çinli” olarak tanınmak istiyor.
Savaş zamanı büyüdüğü için ve babası orduda görev yaptığı için Japonları affedemiyor ve Japonlar’la tanışmayı, konuşmayı asla kabul etmiyor. İngilizcesi çok kötü, röportaj yapan gazeteciye ne yemek istediğini sorarken “Kitchen or beef?” diyor, “Chicken or beef?” diyeceğine. Ama Fransızcası çok daha iyi. Lanvin’in alımında Fransızcasının faydasını gördüğünü de söylüyor.
Bağımsız olmayı tercih etti
Kendisi Lanvin gibi bir Fransız modaevinin sahibi olmasına rağmen inatla geleneksel Çinli kıyafetleri giyiyor. “Çinliyim, neden Avrupalı gibi giyineyim?” diyor. Biz hâlâ Çin malını küçümserken, Avrupa markalarını önemsemeye devam ederken uzaklarda çok başka şeyler oluyor. Altı yıl önce ise Alber Elbaz, Çinli patronlu Fransız modaevinden ani bir kararla ayrılıyor.
Moda dünyasındaki sandalye kapmaca yarışına katılmıyor. Efsane tasarımcı Azzedine Alaia gibi bağımsız olmayı tercih ediyor.
Pandemi döneminde “Hepimiz zombi olduk” diyerek bitmek tükenmek bilmeyen Zoom toplantılarından şikayet eden Elbaz, Richemont Group’un da desteğiyle kurduğu kendi markası AZ Factory’yi bu hafta Paris Haute Couture Haftası’nda tanıttı.
Kuru temizleme, ütü istemeyen kumaşlardan tasarladığı gündüzden geceye giyilebilecek olan pratik koleksiyonun haute couture’la hiç ilgisi olmamasına rağmen.
Ve işte görüyoruz, moda dünyası pandemi sonrası değişimden ne kadar söz ederse etsin, Paris Haute Couture Haftası’nda dünyadaki değişimi tek anlayan moda tasarımcısı ve kreatif direktör Alber Elbaz!