Yüksek sesle dileğinizi söylüyorsunuz, anında gerçek oluyor.
Nasıl mı?
Karşınızda uçuşan kelebeklerin arasında önce yazılı olarak beliriyor.
Biraz sonra o yazı bir kelebeğe dönüşüyor ve kelebek gelip elinize konuyor, onu avucunuzun içine almak ya da uçması için özgür bırakmak tamamen size kalıyor.
Özgür bıraktığınız anda diğer kelebeklerin, başka dileklerin arasına karışıp gidiyor.
Dileğinizin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini bilemem ama anlık da olsa gözle görülür oluyor işte.
En çok sevilen işlerden biri bu Dilek Duvarı.
Varvara Guljajeva ve Mar Canet’ın eseri. Hemen sonra karanlık bir odaya giriyorsunuz.
Sizin hareketlerinizle karşınızda kuşlar da harekete geçiyor. Bir köşede kanatlanıp uçuyorsunuz, bir köşede sizi yiyip bitiriyorlar.
Hepsi görsel olarak o kadar etkileyici ki ister istemez bir Instagram anı yakalamanın gururuna kapılıyorsunuz.
Chris Milk ve Ben Tricklebank’ın eseri.
Daha sonra lazerlere direkt bakmama uyarısıyla, başka bir karanlık odaya giriyorsunuz.
Vücut hareketlerinizle ışığa şekil veriyorsunuz, birkaç kişi bir araya gelip karmaşık formlar yaratabiliyorsunuz.
Sizin yaşadığınız deneyimi başka kimse yaşayamıyor.
Umbrellium’un eserinde.
Sanat - teknoloji buluşması
Başka bir bölümde will.i.am, Yuri Suzuki, Pasha Shapiro ve Ernst Weber’ın Google’la ortaklaşa hazırladığı DevArt enstalasyonunu ve Björk, Brian Eno, Radiohead ve Squarepusher’ın görsel ve sesi buluşturan işlerini inceliyorsunuz.
Hatta Christopher Nolan’ın ‘Inception’ı ve Alfonso Cuaron’un ‘Gravity’sindeki özel efekt tekniklerini uygulamalı olarak deneyebiliyorsunuz.
Pac-Man ve Space Invaders gibi video oyun tarihine damgasını vurmuş retro oyunları oynayabiliyorsunuz ya da giyilebilir teknolojinin başlangıçtan günümüze nasıl geliştiğini görebiliyorsunuz.
Nerede mi?
Zorlu PSM’de açılan Dijital Devrim sergisinde.
Dijital Devrim, Londra’daki Barbican Centre’dan çıkıp Stockholm ve Atina’yı dolaşmış, şimdi de 12 Haziran’a kadar İstanbul’da.
İzleyici eserin bir parçası oluyor
Bol oyuncaklı serginin özelliği, izleyiciyi eserin yaratım sürecine dahil etmesi. “Mesele tamamen izleyicinin deneyimiyle ilgili.
Çevrenin ve mekânın oluşumunda izleyicinin birbiriyle işbirliği, yaratıcılığı, yok ediciliği meselesi.
Eylemlerinin, diğer insanların eylemleri üzerindeki etkileri.
Herhangi bir metin olmaksızın insanların doğaçlama katılımıyla gerçekleşen ucu açık bir üretim süreci.
İzleyicinin bir sanat eserine bakıp onu yorumlaması, eserin bir parçası olup onu yaratması kadar anlamlı değil.”
Boşuna, The Guardian ve The Telegraph “İngiltere tarihinin en ihtişamlı sanat ve teknoloji sergisi” demiyor.
Barbican Centre’la işbirliği devam edecek
Zorlu Holding CEO’su Ömer Yüngül ve Zorlu PSM Genel Müdürü Murat Abbas’tan öğrendiğime göre, Barbican Centre ile işbirliği devam edecek ve Londra’da başka sergilere de destek olacaklar.
Malum, sanatla teknolojiyi birleştirerek müthiş işler yapan Türk sanatçılar da var.
Bkz. Refik Anadol.
Bakarsınız, bu vesileyle Refik Anadol’un işlerini de ABD’den sonra Londra’da da görürüz.