Onu Serdar Bilgili’nin yeğeni olarak tanıyoruz.
Bodrum’da yakın arkadaşı Murat Özalp ile birlikte Türkbükü’nde Bella Sombra diye bir butik otel açtığını biliyoruz.
Otelin, tipik Bodrum mimarisiyle de, son zamanlarda Bodrum’da hakim olan modern yapılarla da ilgisi yok.
Biraz Toskana tadında nefis bir bahçesi olduğunu şimdiden duymuş olabilirsiniz.
Ama Bella Sombra’ya gidip de Şebnem Ercantürk’ün nasıl işin başında olduğunu görünce etkilenmemek mümkün değil.
Şebnem, şimdiye kadar aile işlerinde çalışmış, annesinden gelen bir inşaat ve iç mimari tecrübesi var.
Zaten otel için bir mimarla da çalışmamışlar, kendi zevklerine güvenmişler, farklı şehirlerden eski eşyaları toplamışlar.
Belki de o yüzden otelin sanki hep ordaymış gibi bir hali var.
Tonlarca para harcanan büyük yatırımlarda olmayan bir ruhu var.
Bir tek peyzaj için Murat Pilevneli’yle çalışmışlar.
Sadece dekorda değil, yemeklerde de iddialılar, çünkü Şebnem’in Le Cordon Bleu’den aşçılık eğitimi de var.
Mutfakta da kendi tariflerini uyguluyor, yeşil ferforje kapılı restoranında.
Şimdiye kadar Serdar Bilgili’nin yeğeniydi Şebnem, ama göreceksiniz, bu yazdan itibaren ondan Bella Sombra’nın yaratıcısı olarak söz edeceğiz.
Ertesi gün detoksu
Bodrum’da karşılaştığım gece hayatının önemli isimleri bir gece çıkıyorlarsa, ertesi sabah soluğu The LifeCo’da alıyordu, detoks uğruna…
Sadece detoks olsa yine iyi.
Ne yapıyorsun diye aradığımda aldığım cevap, “Ozon alıyorum”.
Nasıl yani?
“Damardan…”
İstediği gibi yiyip içip sonra da böyle bir yenilenme beklentisi var günümüz insanının.
Hatta bu beklenti öyle bir yükselişte ki Bodrum The LifeCo büyüme kararı almış.
İlk iş, Türkbükü’nün uzun yıllar simgelerinden biri olan Kaktüs Çiçeği otelini almışlar.
Şimdi Tomris Berzek Sarp’ın Kaktüs Çiçeği’ni yenileyip The LifeCo olarak açmaya hazırlanıyorlar.
Artık Sess’ten çıkıp, Bodrum Mantı’da mantı ve çökertme, Penguen’de dondurma yiyip, üstüne de sabah The LifeCo’da sıvı detoksu yapılırsa hiç şaşırmam.
Bodrum’dan dönememe hali
Her gidişin bir de dönüşü var.
Bodrum havalimanının kapısında telefon çaldı, “Benim uçağım iptal oldu” dedi önce, hemen arkasından ahlaksız teklif geldi, “Hadi Mimoza’ya gidelim”.
İstanbul’daki hava şartları malum, havaalanına yıldırım bile düşmüş.
Şimdilik sadece 40 dakika rötar veriyor THY ve daha da önemlisi İstanbul’da yetişmeye çalıştığım önemli bir kutlama var.
40 dakika beklemeye razı olup Mimoza fırsatını kaçırdım.
40 dakika 1 saat oldu, uçağa bindik, 5 dakika sonra anons geldi, 1 saat daha bekleyeceğiz uçakta.
Hostesler, yer görevlileri perişan, herkes elinden geleni yapıyor.
Avustralya uçuşunu kaçırandan kemoterapi tedavisi gören hastaya herkes daha da perişan, uçaktan inmenin yollarını arıyor.
İşte o aşamada Mimoza fikri daha da cazip geliyor, kendime kızıyorum baştan söz dinlemediğim için.
Hostesi çağırıp soruyorum, “Uçaktan inebilir miyim?” diye.
“Tabii” diyor, “Yer görevlisini çağırayım”.
Yer görevlisi geliyor, “Biletim yanar mı uçaktan inersem?” diyorum.
“Hayır, hiç sorun olmaz, istediğiniz tarihe, saate değiştirebilirsiniz.”
Yüzümde bir mutluluk beliriyor.
Nasılsa bagajım yok deyip tam inmeye hazırlanırken hostes gelip bir hatırlatma yapıyor, “Uçaktan inerseniz uçak havalanana kadar alanda beklemek zorundasınız” diye.
Anlıyorum, uçakta eşya bıraksam şüpheli yerine konabilirim.
Ama biraz önce yer görevlisi inebileceğimi söylemişti.
“Peki ama ne yapacaksınız, havaalanından çıkıp çıkmadığımı nasıl kontrol edeceksiniz?” diyorum.
“Polis odasında oturacaksınız, uçak kalkana kadar.”
“Sivil Havacılık Kanunları” diye de ekliyorlar.
İşte bu aşamada yan koltuklarda oturanlar da ben de bir hışımla Sivil Havacılık Kanunları’nı indiriyoruz akıllı telefonlarımıza.
Oku oku bitmiyor, sonunda pes ediyoruz aradığımızı bulamadan.
Uçağa bir şey yapacak olsam, kalkana kadar değil inene kadar tutmaları gerekmez mi diye düşünürken bir seçim yapmalıyım, polis odası mı, uçak mı?
“Yarım saat sonra kalkabiliriz” diyorlar, saat 22.00’de. “Peki ama o zaman 23.00 uçağı niye baştan iptal oldu?” diyorum.
Bir açıklama yok.
Bu durumda yapacak tek şey var, kendinizi Do&Co’nun yemeklerine vermek.
Neyse ki THY’nin ve Do&Co’nun kalbimizde ayrı yeri var.
Ama siz siz olun, uçaktan inmeye kalkışmadan kurallara iyice hakim olun.