“Fenerbahçe maçına 7 binden fazla vatandaş gitti ama Cumhurbaşkanlığı seçimleri için oy kullanmaya bin kişi bile gelmedi.”
Bunu ben söylemiyorum, Türkiye’nin Kopenhag Büyükelçisi Mehmet Dönmez söylüyor. Danimarka’da oy verme işleminin son gününde, oy kullananların sayısının bini bulmaması üzerine...
Önceki gün öğrendik; yurtdışındaki 2 milyon 722 bin 981 seçmenden sadece 178 bin 959’u randevu alabilmiş ve oy kullanabilmiş. Bu da demek oluyor ki, seçmenlerin sadece yüzde 5’i oy kullanmış. Kalan yüzde 95’i ise oy kullansaydı, sonuç ne olurdu konusunda, hiçbir fikrimiz yok. Olmayacak da.
Büyükelçi Mehmet Dönmez “İlgi, beklenenin çok altında. Bugün 4’üncü gündeyiz ve oy kullananların sayısı bine ulaşmadı. Üzüntü duydum. Bugün de fazla vatandaş gelmedi. 30 bin seçmen bulunan Danimarka’da daha çok oy kullanılması gerekirdi.
Vatandaşlarımızın bazılarının izinde olması bazılarının da randevu alamamış olması, katılımı düşürdü ama Fenerbahçe-Sevilla maçına 7 bin kişinin katıldığını düşünürsek seçime biraz daha fazla katılım beklerdik” diye boşuna açıklama yapmıyor.
Büyükelçi haklı; izinde ya da tatilde olanlara bakacak olursak Türkiye’de yaşayan seçmenlerin de bir kısmı oy kullanmak için şehre dönmek istemiyor. Bazıları önceden başvurup oy kullanma yerlerini değiştirdi. Bazıları ise sonucu çok etkilemeyeceklerini düşünüp “Boşu boşuna tatil planımı bozmayayım” diyor.
Kızgın kumlardan sıcak gündeme geçiş...
İşte tam da bu tatilciler düşünülerek minik bir film hazırlanmış. Sosyal medyada dönüyor. Sloganı: “Boy verme, oy ver!” Bir yanda son derece cazip tatil görüntüleri, bir yanda acı gerçekler. Kızgın kumlardan serin sulara olmasa da, sıcak gündeme hızlı bir geçiş.
Neyse ki tatil, sıcak demeden 10 Ağustos cumhurbaşkanlığı seçimleri için özveriyle çalışan gönüllüler de var. Oy vermeye teşvik etmeyi ve şeffaf bir seçim ortamı sağlamayı hedefleyen ve hiçbir partiyle bağlantısı olmayan ‘Oy ve Ötesi’ tam 6 şehirde birden çalışıyor.
İstanbul’un yanı sıra Ankara, Bursa, İzmir, Adana, ve Antalya’da da toplam 100 bin gönüllü aranıyor. Gönüllü olmak çok kolay, http://sandik.oyveotesi.org sitesine girip hemen kayıt olmak mümkün.
Gönüllü sandık görevlisi olup olmamak herkesin kendi kararı. Ama unutulmaması
gereken bir şey var, plajlarda boy göstermek ya da denizde boy vermek yerine oy vermek hepimizin görevi.
OSCAR SENDROMU
“Oscar sendromu, Eurovision sendromunun yeni hali. Yıllarca o kadar kaybettik ki, kaybetmenin arkasındaki acı, bir nesle sindi. İran, Şili, Peru... Oscar’a aday olurken Türkiye hala ilk 10’a giremiyor ama Avrupa festivallerinde ödül alıyor. Bunun çok basit fiziksel sebepleri var:
Burada, akademi üyelerinin görebileceği ve memnun ayrılacağı ortamı yaratmak lazım. Bizde Oscar filmi seçildiğinde, ABD’de bütün sinema salonları çok önceden rezerve edilmiş oluyor. Akademi üyelerine filmi gösteremiyoruz ki, yarışabilelim.
Hitchcock’a sormuşlar, “Neden uzun süre kamera kopmadan filme devam ediyorsunuz, yeni bir teknik mi?” diye, “Hayır, şişmanım, bir kerede bitsin istiyorum” demiş. Fiziksel nedenler çok önemli. Bizde konsoloslukta davet veriliyor film gösterimi için; aynı Ayşe, Fatma gelip filmi izleyip, yemek yiyip eve gidiyor.
İran’ınkilerden, Şili’ninkilerden daha mı aşağıda bizim filmlerimiz?”
Los Angeles’taki tek yüz akımız Emrah Yücel böyle anlatmıştı Oscar’la ilişkimizi. Geçen yıl ‘Kelebeğin Rüyası’ için; “Oscar lobisi yapıyoruz, Oscar’ı Türkiye’ye getireceğiz” diyordu Belçim
Bilgin-Yılmaz Erdoğan; olmadı.
Şimdi ise açıklandı, Nuri Bilge Ceylan’ın Altın Palmiye ödüllü ‘Kış Uykusu’, yabancı film dalında Oscar için yarışacak. Sevindik, gurur duyduk ama doğrusu, Altın Palmiye töreninde Nuri Bilge Ceylan ödülünü Türkiye’nin gençlerine adarken yaşadığımız heyecanın ve tabii filmi izlerken hissettiklerimizin kalbimizde yeri ayrı.
İşte o yüzden, artık Oscar gelse de gelmese de hiç önemli değil.