Ne kadar çabuk geçti bir yıl. Gezi’nin ilk gününü dün gibi hatırlıyoruz. Unutacak, unutturacak bir gün bile geçmedi zaten. Bu bir yılda günlerce, aylarca konuşabileceğimiz çok vahim şeyler yaşandı. Birçoğunun üstü birkaç günde kapatılıp geçildi. Hatırlanan tek bir şey kaldı geriye, Gezi ruhu.
Gezi ruhu farklıydı... Asla bir araya gelmeyeceğini düşündüklerimizi bir araya getirdi. Çarşı, Fenerbahçe ve Galatasaray bile ilk defa bir aradaydı. Ne düşünce farkının bir önemi vardı, ne takımların, ne sınıf farkının...
Bırakın İstanbul halkını, perakendeciler bile İstanbul’un göbeğine AVM yapılmasına karşı çıktı.
KENDİLİĞİNDEN GELİŞTİ
Gezi, uzun bir bekleyişin ardından geldi, tamamen kendiliğinden gelişti.
Biber gazından ya da TOMA’lardan kaçanlar yanlışlıkla birbirlerine çarptıklarında birbirlerinden özür dileyecek kadar nazikti.
Parkta maskeli yüzlerce kişi varken bırakın tacizi, en ufak bir hırsızlık bile olmadı. Parkta ilaçtan yiyeceğe her şey ücretsiz olmasına rağmen hiçbir şey yağmalanmadı. Direnişçilerin getirdiği kitaplardan bir kütüphane bile kuruldu. Sabahları evde yataklarını toplamaya üşenebilecek gençler bile her sabah parkta çöpleri tek tek topladı. Konser yapmak için organize olan sanatçılar sonunda kimsenin bu direnişi sahiplenmesine izin vermeyen gençleri anlayıp konseri iptal etti.
Kimse kendisini ya da bir örgütü ön plana çıkarmadı. Zaten istese de
çıkaramazdı, ön plana çıkmak isteyenleri bastıran, kendi kendine işleyen farklı bir mekanizması vardı Gezi direnişinin.
ÇOK ŞEY DEĞİŞTİ ASLINDA
Nedeni belliydi... İlk defa kendimiz için bir şey yaptık, ilk defa kendi haklarımıza sahip çıktık. Bunu yaparken de orduyu, siyasi partileri ya da sendikaları göreve çağıran yoktu.
Bu, tamamen yaşam tarzına müdahaleye karşı bir direnişti. Ayyaş, alkolik, çapulcu diye etiketlenmeye karşı bir direnişti. Muhalif partinin başkanı bile bu direnişe sahip çıkamayacağının farkındaydı. Çünkü bu, partiler ve takımlar üstü bir direnişti.
Peki ama sonuç ne oldu?
Cüzdan, cep telefonu, anahtar gibi evden çıkarken yanına alınacaklar listesine bir de gaz maskesi ve deniz gözlüğü eklemek gerekti, her an her yerde başımıza gelebileceklere karşı.
Biliyoruz, Gezi bir dönüm noktasıydı. Hiçbir şey değişmedi gibi görünmekle beraber çok şey değişti aslında. Biliyoruz, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Birinci yılında Gezi’den aldığımız dersler işe yarasın.
Bugün hepimiz sağduyulu olmayı başarıp, bu geceyi mümkün olduğunca hasarsız atlatalım.
#tarih GERİ DÖNDÜ
Geçen yıl Gezi direnişi sonrasında son sayılarını basamadan kapanmak zorunda kaldı, NTV Tarih dergisi. Şimdi ise Cem Aydın, dergiyi aynı kadro ve #tarih adıyla yeniden çıkarıyor.
Gürsel Göncü’nün yayın yönetmenliğindeki derginin ilk kapak konusu, Soma faciası nedeniyle ‘Türkiye ve Dünyada Madenciliğin Trajik Tarihi’.
Ayrıca NTV Tarih’in kapanmasına sebep olan ve yayımlanamayan ‘Fevkalade Nüsha’ da dergiyle birlikte hediye ediliyor.
Tarihe tanıklık etmenin önemini daha da yakından gördüğümüz bu günlerde, #tarih dergisinin daha uzun yıllar yaşamasını diliyorum.