Yeni yıl kararlarıyla başladım yılın ilk günlerine. İstanbul soğuğundan kaçtım, Antalya’nın nefis havasına geldim. Güneşin altında, palmiyelerin arasında, bütün gün karlı dağları da izleyebilirdim ama öyle yapmadım. Kendime söz vermiştim, 1 aylık sağlıklı beslenmenin üstüne 4 günlük detoks yapacağım diye.
Evet, daha önce kötü detoks deneyimlerim de oldu. İstanbul’un en ünlü ayurvedik detoks kliniğinde bir hafta işkence çekip istediğim sonuca ulaşamadığım da oldu. Kate Moss ve Naomi Campbell’ın neredeyse bütün yazlarını geçirdiği Bodrum The LifeCo’da 1 günlük denemeden kaçıp ‘Detoks = Paranızla aç kalmak’ diye yazdığım da oldu. Ama o zaman başka bir otelde tatil yapıyordum ve etrafımda mantılar, gözlemeler, mezeler uçuşuyordu.
Sağlıklı yaşamŞimdi ise planlı programlı geldim Akra Barut Otel’e. The LifeCo’nun Antalya şubesi var burada. Bodrum’dan farkı, detoks yapmak isteyen ve istemeyenler aynı çatı altında bulunabiliyor burada. Üstelik detoks yerine sağlıklı beslenmek isteyenler için de The LifeCo’nun kurucusu Ersin Pamuksüzer’in bir de Saf adlı raw food restoranı var.
Saf restoran daha önce Beyoğlu’nda açılmıştı ama kısa sürede kapanmıştı. O zaman sağlıklı beslenme takıntısı bu kadar yaygın değildi. Şimdi ise Akatlar Club Sporium’da, Antalya ve Londra’da Wholefoods’un içinde birer şubesi var. Hatta atıştırmalıkları artık marketlerde ve kahve zincirlerinde de satılıyor. Hatta 10 Ocak’ta Akatlar şubesinde Spiritüel Beslenme Rehberi Hülya Kurt’un Türk mutfağından seçmeleri tamamen çiğ ve sağlıklı formüllerle uygulayacağı bir de workshop olduğunu öğreniyorum.
Her geçen gün daha da yükselen bir merak var sağlıklı beslenmeye. Boşuna Fortune dergisi “Modern zamanların dini” demiyor detoks için. Evet, başlık çok iddialı ama modern zamanda insanların hayatlarının her alanında detoksa ihtiyacı olduğu da bir gerçek.
4. günümdeyimBugün detoksta son günüm. Sadece sıvıyla besleniyorum. Ispanak, kereviz, elma ve limon suyuyla demek daha doğru. Tuhaf ama kendimi daha iyi hissediyorum. Ortada yoğun bakım ünitesini andıran bir alan var, burada oksijen tedavisi yapılıyor, detokstan baş ağrısı çekenlere. Gerçekten de yoğun bir bakım var. Neyse ki bende ağrı olmuyor. Tek yan etki, elim telefona gitmiyor. Teknolojiden mümkün olduğu kadar uzak kalmak istiyorum bu 4 günde. Öyle de yapıyorum. Sonuç, cilt güzelleşiyor, biraz kilo veriliyor. Gerçi detoksu sadece toksinlerden arınmak için yapmalısınız diyorlar, hedef kilo vermek olmamalı. Zaten toksinlerden arınınca hafiflemiş de hissediyorsunuz, kilo vermeseniz bile.
Şimdi 4 günün sonunda İstanbul’daki juice barların peşindeyim. Juico ile eve gelenler mi, Teşvikiye’de yeni açılan Level Up mı daha karar vermedim. Ama tek bildiğim, çok yakında daha çok juice bar olacak etrafımızda.
Selfie Türkiye’de ders olur mu?
Ünlü olsanız da olmasanız da; milyonlarca takipçiniz olsa da takipçi sayınız iki elin parmaklarını geçmese de fark etmiyor. Hemen her yerde kendimizi selfie yaparken buluyoruz. İster özçekim deyin, ister nefsi suret. Amaç, ne kadar iyi gözüktüğümüzü, ne kadar iyi vakit geçirdiğimizi, ne kadar iyi bir hayatımız olduğunu hem kendi kendimize hem de başkalarına göstermek ve bunu yaparken de mümkün olduğu kadar çok ‘like’ almak.
Tek istek: Tanınmak ve beğenilmekSelfie, içinde yaşadığımız dijital çağda bir ‘tanınma’ isteği olarak kabul ediliyor. Başkalarının bizi nasıl görmesini istediğimizin şekli aslında. Birbirimize karşı ne kadar acımasız olsak da hepimizin ortak tek bir derdi var: Görülmek ve beğenilmek! Artık bir anı ölümsüzleştirmek için değil, sadece o anı yaşadığımızı hissetmek için de selfie yapıyoruz.
Sadece selfie yapsak iyi, bir de bunun Facebook ve Instagram’a hangi resmin post edileceğinin seçimi var. Kalabalık pozlarda biri kendini beğeniyor, biri beğenmiyor. Derken uzun oturumlar sonucunda bir fotoğrafta karar kılınıyor. Sonra sırayla kimler ‘like’ etmiş, kimler ne yorumlar yazmış takip ediliyor. Bazıları daha da ileri gidip bir Instagram fenomeni olma yolunda emin adımlarla ilerliyor, doğru hashtag’leri kullanarak ve sürekli değiştirerek... Ama bunu yaparken o anı kaçırmamak da gerekiyor. Bir yandan elinizde telefonla oynayıp, bir yandan da etrafınızda olan biteni takip edebilmek için daha çok enerji harcanıyor.
‘Like’ sayısı nasıl artırılır?Bir de Hollywood yıldızlarından Christian Louboutin gibi tanınmış tasarımcılara birlikte selfie çektirmekten kaçınanlar var. Telefonu hemen başka birinin eline tutuşturup “Siz çekin lütfen” diyorlar. Nedeni basit, selfie’lerde olduğumuzdan daha kötü görünüyoruz. Her ne kadar filtrelerle güzelleşme ve itinayla kusurları silme seçenekleri olsa da.
‘Like’ sayısını artırmak için de aplikasyonlar, filtreler, hashtag’ler gibi öğrenilmesi gereken daha birçok şey var. İşte şimdi İngiltere’de bir üniversite ders programına selfie’yi de ekledi. Üniversite, kendi öğrencilerinin yanı sıra dışarıdan da derse katılmak isteyenleri kabul edecek. Türkiye’de böyle bir ders açılır mı dersiniz? Biz, köprüde biri intihar ederken, önünde selfie çektirecek kadar bu çılgınlıkta ileri gitmişiz. Olsa olsa, selfie dersini biz veririz.
Ders almamız gereken tek şey ise, iCloud olayları. Silinen fotoğrafların bile hâlâ kayıt altında tutulduğunu hep birlikte öğrenmiş bulunuyoruz. Telefonunuzdaki selfie’lerin kimin eline geçeceği belli olmaz. Ona göre...