Sedef İybar, “Seni Sedefli Lezzetler’e konuk almak istiyorum” dediği zaman pek ciddi
Nasılsa unutur, havada kalır, araya iki seyahat girer, atlatırım sandım.
Sonra atlatamayacağımı anladığımda kendi kendime telkinde bulundum, “Bir şey olmaz, stüdyoda dekor gibi duracaksın, nasılsa Sedef hem sohbeti götürüyor hem de yemekleri bir çırpıda yapıveriyor, sana yapacak bir şey kalmaz” diye.
İzlediğim bir program Sedefli Lezzetler, formata aşinayım.
Derken 31 Mayıs’ta Mehmet Toner’in katıldığı programı daha da alıcı gözüyle izledim.
O da ne?
Harvard-MIT arasında mekik dokuyan, kansere çare bulan koskoca profesör hem son derece mütevazı yaptıklarını anlatıyor, fizikle yemek ilişkisinden bahsediyor, hem de baklalı risotto pişiriyor, üstüne de peynir rendeliyor büyük bir ustalıkla.
Eyvah dedim, ben ne yapacağım şimdi?
Akşam görüştüğüm bütün arkadaşlarımı gerginliğimle daralttım, hatta biri dalga geçti, “Sen de 21. yüzyıl yemeklerinden yaparsın en kötü, kinoalı salata, poşe yumurtalı avokado tost gibi...”
Gülermiş gibi yaptım.
Daha önce Cüneyt Özdemir’den fırça yemişliğim var, 5N1K’da ağzımdan lafı ancak kerpetenle alabildiği için.
Sabah akşam cırcır böceği gibi konuşan ben, “kayıt” dendiği anda dünyanın en ağırbaşlı, tutuk, az ve öz konuşan insanına dönüşebiliyorum.
Korkunun ecele faydası yok, hatta korkuların üstüne gitmek gerekiyor bazen.
Bir de tabii sözüm söz, dün sabah Ayazağa’da Türkmax Gurme stüdyolarında buluyorum kendimi.
TV stüdyolarıyla ilgili en sevdiğim şey, saç - makyaj odaları.
Koltuğa oturduğunuz anda sizi öyle bir güzelleştiriyorlar ki işte o noktada havaya girmemeniz zor.
Yayın başlayacak, ben mümkünse saç - makyajda kalacağım daha.
En çok ne şaşırtıyor?
Stüdyoya giriyoruz, Sedef’in mutfağı gerçek bir mutfak, dolapların içleri bile bir ev titizliğinde.
Ben zannediyorum ki yemekler hazır geliyor reklam aralarında.
Hangi canlı hem bu kadar sohbet edip hem de aynı anda birkaç çeşit yemek yapabilir, bir yandan da canlı yayında tarif vererek ve tabakları süsleyerek?
İşte Sedef İybar o canlılardan, şaşkınlığımı görünce gülüyor.
Sohbet başlıyor, seyahatler, restoranlar, trendler, Türk mutfağının dünyada yükselişi derken konu konuyu açıyor.
Tabii Sedef açıyor konuları, ben de sevgimi katarak cevap vermeye çalışıyorum.
Hep yemeklere sevgi katılacak değil ya!
Soru soran tarafta olmaya alışık biri için cevap veren tarafta olmak çok zor.
Neyse ki Sedef’in enginarlı somonu ve mercimekli salatasına öyle bir kilitleniyorum ki ne konuştuğumuzu unutuyorum bir süre sonra.
Yemekler o kadar lezzetli ki program bitiyor, beni konuk masasından kaldıramıyorlar.
Bir çatal alıp bırakmam gereken yemeği silip süpürüyorum, giderken de Sedef’e “Bir daha ne zaman geleyim?” diyorum.
O gülüyor, ne kadar ciddi olduğumu anlamıyor.
Program sonlarına, yemeğe gelebilirim diye geçiriyorum içimden.
Yüksek sesle söylememek için kendimi zor tutuyorum.
Sonunda böyle yemekler olacaksa, sanırım canlı yayına da alışabilirim.
Bir de not: Sedefli Lezzetler’i dün kaçırdıysanız, bugün 16.20’de tekrarı var.
İzleyin, bakalım siz nasıl bulacaksınız?