Zaha Hadid’in Bakü’de yaptıklarını heyecan ve daha çok kıskançlıkla izledik. Neyse ki bu mimari ofiste bir Türk çalışıyor diye övündük.
Şimdi Bakü’de Haydar Aliyev Havalimanı’nın yeni terminalini de aynı kıskançlıkla izliyoruz You Tube’dan. Üstelik bu sefer havalimanı terminali Autoban Mimarlık imzası taşıyor.
Biz onları önce The House Cafe’lerle, sonra MüzedeChanga’dan Münferit’e birçok mekanla tanıdık. Mobilya tasarımlarına da aşina olduk kısa sürede. Daha sonra Atatürk Havalimanı’nın tıklım tıklım dolan ve dünyada eşi benzeri pek olmayan
CIP Lounge’unu tasarladılar.
Bundan tam 3 yıl önce CIP Lounge ilk açıldığında Autoban Mimarlık’ın ortaklarından Sefer Çağlar’la Lounge’da karşılaşmıştım. “Ne kadar güzel olmuş” dediğimde Sefer “Eksikler var tabii” demişti.
Klasik; mimar, mimarı beğenmiyor diye düşünmüştüm.
Sonradan anlaşıldı tabii fesatlığın bende olduğu. Meğer kendi işlerinden, kendi eksiklerinden bahsediyormuş Sefer. Zaten CIP Lounge’da Autoban’ın simgeleri fark ediliyor, pidelerden gözlerinizi alıp biraz etrafınıza bakınca. Ama o ana kadar Autoban ve havalimanını aynı cümlede duymamıştık.
Şimdi Bakü’deki yeni terminalin fotoğraflarına bakıyoruz ortaklardan Seyhan Özdemir’le. Terminalin mart başında açılması planlanıyor.
Daha sonra Seyhan’la Londra’da Hakkasan’ın sahibi Alan Yau ile yeni projelerinden de konuşuyoruz. Ama daha erken onları yazmak için.
İYİ ŞEYLER DE OLUYOR
Birkaç ay önce Robert Kolej’in 150. yıl kutlamaları şerefine, bir hafta sonu okulumuza geri döndük. Önemli isimlerin derslerine girdik, sanattan politikaya birçok alanda farklı görüşleri dinledik.
Okula geri dönüş hafta sonunun en ilginç derslerinden biri ‘Genç Girişimciler, Zorluklar ve Fırsatlar’ başlıklıydı. İşte bu derste Emre Eczacıbaşı’ndan Cenk Gümüşçüoğlu’na, Güneş Mutlu Mavituncalılar’dan Fırat İşbecer’e, Rina Onur’dan Gökçe Su Yoğurtçuoğlu’na aramızdan birçok girişimci konuştu.
Dün bu girişimcilerden birinin, Fırat İşbecer’in ortağı olduğu mobil bankacılık, mobil ödemeler ve mobil ticaret çözümleri sunan teknoloji şirketi Pozitron, İngiliz Monitise’a tam 100 milyon dolar karşılığında satıldı.
ABD’de böyle genç girişimci ve teknoloji şirketi başarılarına aşinayız ama Türkiye merkezli bir şirket için bu daha da büyük bir başarı.
Tebrikler Fırat İşbecer ve Pozitron!
ÖZKÖK’E MODA DERSİ
Onun kadar zamana ayak uyduran çok az kişi var. Her yenilikten haberdar, kadın modasıyla da yakından ilgili. İşte bu yüzden Ertuğrul Özkök’ün ‘Jartiyerli ve dövmeli bir first lady’ başlıklı yazısında şu satırları okuyunca şaşırdım.
VINTAGE NE DEMEK?
“Julie Gayet, vintage bir Saint Laurent manto giyiyor. Tahminim modeli, Saint Laurent’in başındaki ‘Yves’ ismini markasından çıkarmadığı döneme ait.”
Belli ki Yves Saint Laurent’nin markasından ‘Yves’ ismini çıkardığını biliyor ama ‘vintage’ sıfatını alabilmesi için en az 20 yıl öncesine ait olması gerektiğini unutuyor.
Modada 1920’lerden öncesi antika, günümüzden 20 yıl öncesine kadar olan dönem ise ‘vintage’ kabul ediliyor. ‘Yves’ ismi ise markadan çıkalı henüz sadece 2 yıl olmuş. Malum Hedi Slimane tam 2 yıl önce markanın kreatif direktörü olduğunda bu değişikliği yaptı.
Yazı Julie Gayet’nin Fransız markalarından şaşmadığının altını çizerek, “İçinde bir ‘Comme des Garçons’ gömlek var. Her şey ‘Fransız’ yani” diye devam ediyor.
JAPON MARKASI
‘Comme des Garçons’ adı Fransızca ama kendisi tamamen bir Japon markası. 1969’da Japon tasarımcı Rei Kawakubo tarafından kuruluyor ve merkezi hâlâ Tokyo’da.
Ne diyelim, her şey hata kaldırır ama moda asla!