Ne üstümde bulunduğum yerin para birimi var ne de gideceğim adres hakkında herhangi bir fikrim.
Ama telefonuma bakarak, yolu izleyebiliyorum, elimi cüzdanıma atmadan istediğim yerde olabiliyorum.
Tam da bunun üstüne Uber’in kullanıcı ve sürücü bilgilerini hacker’lara kaptırdığı ve üstelik onlarla savaşmak yerine 100 bin dolarlık fidyeyi ödedikleri ortaya çıkıyor.
Tam 57 milyon kişinin hesabı söz konusu.
Ad, soyadı, email’in yanı sıra kredi kartı bilgileri de var tabii çalınanlar arasında.
Uber, yasalara aykırı davranıp hacker’larla işbirliği yapıyor.
Bu, hacker’lara yeni bir kazanç kapısı sağladığı için asla kabul edilmemesi gereken bir şey.
Üstelik bunu yaptıktan sonra da sanki hacker’ları kendi güvenlik ayarlarını kontrol edebilmek için kendi tutmuş gibi bir hava yaratıyor.
Sonuç, milyarlarca dolarlık Uber, sadece bilgi ve kendi bütçesine göre son derece cüzi bir paradan olmuyor, aynı zamanda repütasyonu da, güvenilirliği de ciddi zarar görüyor.
Tam 1 yıl bunu saklamayı başarıyorlar.
Sonra ise gerçek ortaya çıkıyor ve sonuç belli, yönetimi değişiyor.
Peki ama bütün bunları satır satır okuduktan sonra ne yapıyorum dersiniz?
Yine hiçbir şey olmamış gibi bir Uber çağırıyorum.
Çünkü hâlâ günlük hayatı bu kadar kolaylaştıran başka bir uygulama yok.
Tabii ki benzerleri var ama benzerlerinde de aynı güvenlik sorununun olmayacağı ne malum...
Meyve veren ağaç taşlanır
Kabul etmek lazım, başarıya tahammülsüzüz.
Kasap çıraklığından Türkiye’nin en büyük steakhouse zincirini kurdu Nusret Gökçe.
Yetmedi, Türkiye dışına açıldı, Dubai’den Miami’ye gittiği her ülkeyi, şehri fethetti.
Restoranının önünde kuyruklar oluyor, sosyal medyada kendi kendine yarattığı fenomen kimliğiyle kendisiyle selfie çektirmek için herkes sıraya giriyor.
Bütün bunlara rağmen büyük bir gazete çıkıp da Nusret’in bir Instagram videosundan bahsederek attığı etleri bambaşka yerlere çekiyor.
Nusret de çıkıp pekâlâ yaptığı hayır işlerini anlatabilir ama buna gerek yok.
Kırk yılda bir yerli bir markamız dünya çapında oldu.
Üstelik bunu kendi espri anlayışıyla, en çok da kendi kendisiyle dalga geçebilmesiyle yaptı.
Malum, dünya çapında marka olabilmek için sadece işinizi iyi yapmak yeterli olmuyor.
Nusret, et konusunda tabii ki başka bir kulvarda ama etin yanı sıra aynı zamanda doğal bir pazarlama ve PR yeteneği var.
Miami’de yeni açtığı restoranın önündeki kuyruğa bakıp helal olsun diyeceğimize onu yerden yere vurmaya ne gerek var?
Önyargıları kırmak lazım
Şener Şen’in Yavuz Turgul filminde oynamasına, Cem Yılmaz’ın yakın arkadaşlarıyla film yapmasına sürekli isyan halindeyiz.
Filmleri de sırf bu yüzden başarısızlıkla suçlayabiliyoruz, öyle olmamalarına rağmen.
Oysa izleyince fikrimiz değişebiliyor.
Tabii ki yönetmen iyi anlaştığı kişilerle birlikte çalışmak ister, bu en doğal hakkı.
İsteyen izler isteyen izlemez.
Kaldı ki bir filmin başarısı gişeyle ölçülmez.
Gişe rekoru kırmak için iyi film yapmak gerekmiyor.