Paris-İstanbul uçağında ilgimi çeken iki film oluyor.
Biri: ‘One Chance’. Bizim de çok sevdiğimiz bir TV yetenek yarışmasında yıldızı parlayan ve hayatı hızla değişen bir satış görevlisinin hikâyesi.
İngiltere’nin Acun’u diyebileceğimiz Simon Cowell, kendi keşfi
olan Paul Potts’un hikâyesini film yapmış.
Filmde Almanya’da yaşayan Türk oyuncu Aslı Bayram da rol alıyor.
Diğer film ise ‘The Hundred-Foot Journey’, Türkçe adıyla ‘30 Adımda Hayat’.
Bir döneme damga vuran ‘Çikolata’ filminin yönetmeni Lasse Hallstrom çekmiş, Helen Mirren başrolde. Fransız aksanıyla İngilizce konuşuyor.
Hintli şef
Bir Fransız kasabasında 1 Michelin yıldızlı restoranı olan Madam Mallory’nin restoranının tam karşısında Hintli bir ailenin restoran açmasıyla hayatı değişiyor. Başta Hintli ailenin işini zorlaştırmak için elinden geleni yapıyor, ama ailenin şef olan oğlu Fransız mutfağını da öğrenip kendini geliştirince, bir de üstüne ırkçı saldırılara hedef olunca Madam Mallory ona bir şans veriyor.
Filmi izlemeyenlere ‘spoiler’ olacak ama sonuç, restoran 2. Michelin yıldızını Hintli şef sayesinde alıyor.
Tabii böylece burnundan kıl aldırmayan Madam Mallory ile Hintli ailenin ilişkisi de düzeliyor.
İşte Michelin yıldızı hâlâ bazıları için bu kadar önemli, dünyada ne kadar düşüşte olsa da.
Kolay izlenen, içinizi açan tatlı bir film. Özellikle mutfakta yemek yapma sahneleri ve tabii Helen Mirren’ın ucundan da olsa göründüğü her sahne filmi izlemek için yeterli neden.
Michelin yıldızı söndü
“Amacım Michelin’i silip atmak değildi. Sadece tavsiyelerine uymak istedim. İki kişilik bir öğle yemeğine 1100 euro ödeyince hayatınızın değişeceğini, yemediğiniz bir tatla karşılaşacağınızı düşünüyorsunuz. Ancak durum böyle değil.”
Bunu ben demiyorum, Amerikalı yemek eleştirmeni, Paris by Mouth adlı yemek blogunun yazarı Meg Zimbeck söylüyor.
Hatta bu sonuca varabilmek için 7 bin 150 euro harcamış.
4 ay boyunca Paris’teki bütün 3 Michelin yıldızlı restoranları denemiş.
Zimbeck’e göre birçok Michelin yıldızlı restoranda servis edilen yemekler çok daha uygun fiyata normal bir restoranda yenilebilir.
Haksız mı?
Bizde yıldızlı şef var mı?
Alıştık. Her yeni restoran açılışında konu dönüp dolaşıp Miche-lin yıldızına geliyor. Her yurtdışında çalışıp Türkiye'ye dönen şef Michelin'li restoranlarda çalıştığını ballandıra ballandıra anlatıyor. Sonraki aşama da belli, İstanbul'da açtığı restoranla Michelin'e aday olacağını söylüyor.
Müşteri kanmıyor
Oysa artık ne müşteriler bu söylenenlere kanıyor, ne de Michelin'in eski değeri var. Peki ama ilk Michelin yıldızımıza ne zaman kavuştuk? İstanbul Doors Grubu İngiltere’deki 2 yıldızlı şef Tom Aikens’ın restoranlarını satın alınca.
İstanbul’da Michelin denince şimdi ilk akla gelen ise Massimo Bottura.
Eataly’nin fine dining restoranı Ristorante Italia di Massimo Bottura’nın, üç Michelin yıldızlı şefi İstanbul’a getirmesi bile gastronomi dünyası için çok önemli
bir gelişme. Malum, Bottura’nın Osteria Francescana’sı yıllardır dünyanın en iyi üçüncü restoranı seçiliyor.
Tabii bir de Michelin yıldızı olmasa da Sirkeci’de bulunduğu yerde hiç beklenmedik yemekler çıkarmasıyla dikkatleri üzerine çeken ve bizim için yıldızlı restoranlarla
boy ölçüşen Can Oba var.
Can Oba’da yer bulmak kolay değil.
Ama uğraşmaya kesinlikle değiyor.
İyi malzeme, bol alışveriş
Basit yemekler giderek daha da yükseliyor.
Önemli olan mevsimlik malzemelerin kullanılması ve tarladan sofraya yaklaşımı.
İşte bu yüzden Fransız Geçidi’nin köşesindeki İstikamet Karaköy’den etkilenmemek mümkün değil.
Mekanın sahibesi ve şefi Elif Doğan’la tanışınca anlıyorsunuz, işini ne kadar severek yaptığını. İstikamet Karaköy, Şemsa Denizsel’in Kantin’ini andırıyor.
Yemek olarak değil, his olarak.
Popüler bir semtte bir kafe sahibinin aynı zamanda bu kadar özenli bir şef olabileceğini hatırlatıyor. Enginar salatasından tavuk akıtmaya her şey lezzetli.
Unutmadan, yarın İstikamet Karaköy’de Sun-art’ın düzenlediği bir pop-up alışveriş günü var.
Atölye Mano’dan Envanter Heritage’a, Ventura Design’dan Vesta Store’a seçenek çok.
14.00-21.00 saatlerinde.