Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

1 güne kaç  program sığar
1 güne kaç  program sığar

Gastronomika 2016 dönüşünde Bilbao’daki Guggenheim Müzesi’ni gezebilmek için on takla atıyorum.
Önce internetten müze giriş biletini alıyorum, sonra Bilbao-Londra uçuş kartını telefonuma indiriyorum.
Müze açılır açılmaz, sabah saat 10’da kapısında olabilmek için 08.30’da San Sebastian’dan hareket ediyorum.
Zamanım kısıtlı, koşar adım geziyorum müzeyi.
Bacon’lar, Picasso’lar, Serra’lar arasında kayboluyorum.
Bir Frank Gehry eseri İstanbul’da da olmalıydı!
İtiraf etmeliyim, beni en çok etkileyen Frank Gehry’nin müthiş mimarisi oluyor.
Serra heykellerinden çok daha büyük bir heykel Guggenheim Müzesi’nin ta kendisi.
Ve işte üzülmemek elde değil, Bilbao kadar küçük bir şehrin bile Gehry imzalı bir binası var ve bu bina sayesinde şehre turist akıyor.
Bizde ise, Suna-İnan Kıraç sayesinde, Tepebaşı’ndaki TRT binasının yerine Gehry bir çizim yapmıştı.
Aynı daha sonra Zaha Hadid’de de olduğu gibi Frank Gehry’nin projesi sadece çizimde kaldı.
Bir türlü gerçekleşmedi.
Gerçekleşseydi, İstanbul için çok ama çok önemli bir kazanç olacaktı.
İşte Bilbao Guggenheim’daki eserler bile unutturamıyor bu gerçeği ve bozulmuş plak gibi kafamın içinde dönüp duruyor.

Taner Ceylan sarsıyor

1 güne kaç  program sığar


Londra’ya iner inmez ilk yapmak istediğim şey Taner Ceylan ‘I love you’ sergisini görmek.
Sotheby’s S2 Galeri’de Ekim sonuna kadar devam ediyor.
İçeri girdiğiniz anda tüyleriniz diken diken oluyor.
Oysa defalarca fotoğraflarını gördüm eserlerin.
Taner Ceylan’ın söylediklerini okudum, Erdinç Seymen’in sergi hakkında yazdıklarını da…
Ama hiçbiri eserler karşısında hissettiklerinizi anlatmaya yetmiyor.
Sarsılıyorsunuz, bu nasıl bir yetenektir diye bir kez daha hayran kalıyorsunuz Taner Ceylan’a.

Sotheby’s’e bir çift laf

Sotheby’s S2 galerinin yöneticileriyle sohbet etme fırsatım oluyor.
Türkiye’de yaşananlardan şikâyetçiler.
Sanırsınız, Türkiye’de yaşayan onlar, biz dış kapının mandalıyız.
Malum, Sotheby’s Londra’nın Türkiye’den müşterisi çok. “Türkiye’nin politik durumu satışlarımızı etkiliyor” diyorlar.
Meğer, koca Sotheby’s’in akıbeti bize kalmış da farkında değilmişiz.
Türkiyeli koleksiyonerlerin uluslararası sanat dünyasında bu kadar etkili bir hale gelmesi önemli tabii.
Ama Sotheby’s’den beklentimiz sadece Türkiyeli koleksiyonerlerden destek alması değil, en az o kadar da Türkiyeli sanatçılara destek olması ve uluslararası alanda önlerini açması.
Bir dünya markasından bunu beklemek hakkımız.

‘Sanat danışmanlarına değil, karıma danışırım’

Sotheby’s sonrası Shoreditch House’a koşuyorum.
Soho House ve BMW i, Frieze şerefine bir çağdaş sanat paneli düzenliyor.
Konuşmacılar, yakın zamanda Los Angeles’da gördüğüm David Bowie Koleksiyonu’nun küratörü Beth Greenacre ve David Roberts Sanat Vakfı’nın Başkanı David Roberts.
Moderatör ise The Art Newspaper’ın kurucusu Anna Somers Cocks .
Konu koleksiyonerlik, söz dönüp dolaşıp “Neyi beğeniyorsanız onu toplayın, topladıklarınız aslında sizsiniz”e geliyor.
Bir yerde David Roberts, cevabı yapıştırıyor, “Kararsız kaldığımda sanat danışmanlarına değil, karıma danışırım” diyor.
Salonda gülüşmelere neden oluyor.
Konuşma sonrası ise Türk-Yunan restoranı Mandolin’in terasına çıkılıyor.
Yazın Mandolin, Londra’da çok iyi iş yapmış, kış için ise ara vermişler, gelecek yaz kaldıkları yerden devam edecekler.
Bu kış ise Soho House aynı alanda farklı pop-up restoranları deneyecek.

Frieze’den restoran dersi

Konuyu çağdaş sanatla bağlayalım.
Geceyi Soho House’taki sanat paneliyle bitirip, ertesi sabah erkenden Frieze 2016’nın ön izlemesindeyim.
Ömer Karacan’dan Füsun Eczacıbaşı’na, Hüseyin Çağlayan’dan Tracy Emin’e, hatta Stella McCartney’ye kadar birçok tanıdık isimle karşılaşıyorum.
Türkiye’den sadece iki galeri katılıyor fuara, Rampa İstanbul ve Rodeo.
Özellikle Rampa’daki Hüseyin Bahri Alptekin işleri çok ilgi görüyor.
Fuarda eserler kadar ilgi gören bir bölüm de restoranlar.
Her yıl daha da çok restoran seçeneği ekleniyor fuara.
En büyük alan da en popüler restorana ayrılıyor, bu yıl Petersham Nurseries seçilmiş.
Gerçekten de bitkilerle küçük bir kopyasını yaratmışlar fuar alanında.
Hemen ‘Contemporary Istanbul’un kurucusu Ali Güreli’ye dönüp soruyorum, “Bizim fuarda neden böyle restoranlar yok?” diye.
Borsa’nın Lütfi Kırdar Kongre Merkezi ile anlaşmasından kaynaklanıyormuş.
Kim bilir, belki Borsa’yı da satın alan D.ream ileride, diğer markalarıyla da ‘Contemporary Istanbul’da boy gösterir ve fuara da markalarına da daha da değer katar...

Malibu hakkında yanlış bilinenler

Soho House’ta Türk üyeler aynı şeyi konuşuyor, Malibu Little Beach House’a giremeyecek miyiz?
Aslında ortada bir yanlış anlaşma var.
Bütün Soho House’lara üye olsanız da, Malibu’daki kulübün ekstra 1500 dolarlık bir üyeliği var.
Sadece parayı ödemek de yeterli değil.
Malibu ya da civarında ikamet ettiğinizi kanıtlamak gerekiyor.
Türkiye’den bazı üyelerden “ABD’de üniversite başvuru formu gibi bir form doldurdum, kompozisyon yazdım, bir süre Malibu’da yaşayacağıma dair, ama yine de kabul edilmedim” diye söylenenler bile çıkıyor. Oysa, amaç zaten küçük olan kulübü mümkün olduğu kadar yerel tutabilmek ve tabii bunu yaparken de arzu nesnesi haline getirebilmek.
Yoksa sadece Hollywood ünlüleri gelsin, Türkiye’den ünlüler gelmesin gibi bir durum yok.
Zaten Los Angeles’ta ünlüler her yerde, sadece Soho House’ta değil.