CaddeBİR MASAL...

BİR MASAL...

09.10.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:

.

BİR MASAL...

Nemrut, bir gece kötü bir kabus görmüş. Saraya, tanıdığı bütün kahinleri çağırmış. Kahinler, o sene doğacak bütün erkek çocukları öldürmesini söylemiş... Zira kâbusu, o sene doğacak bir erkek çocuğun kendisini öldüreceğini haber veriyormuş. Nemrut bütün yenidoğan oğlanları öldürtmüş, sadece bir anne evladını mağaraya saklayarak kurtarabilmiş. Annenin yokluğunda erkek bebeği, ceylanlar sütüyle beslenmiş, aslanlarsa korumuş.

Haberin Devamı

Ceylan sütüyle beslenen çocuk, 15 ayda 15 yaşında olmuş. Muhafızlar, mağarada buldukları delikanlıyı Nemrut’a götürmüş. İşte Hz. İbrahim ve Nemrut böyle tanışmış. Nemrut, Hz. İbrahim’i çok sevmiş, saraya almış. Hz. İbrahim onun putlara taptığını ve halka zulüm yaptığını görmüş. Bir gün bütün putları kırmış. Nemrut çok sinirlenmiş ve Hz. İbrahim’in yakılmasını buyurmuş.

Şehirdeki bütün odunlar toplanmış. O gün evde ateş olmadığı için, Hz. İbrahim’in evinde ceylan eti dövülmüş ve mutfaktaki diğer malzemelerle harmanlanarak servis edilmiş. İşte, çiğ köfte böyle doğmuş. Hz. İbrahim ateşe atılırkense, su göle, odunlar da balığa dönüşmüş. İşte orası da Şanlıurfa’nın meşhur Balıklı Gölü olmuş.

İsot Festivali

Haberin Devamı

Şanlıurfa, masalsı bir şehir. Her gittiğimde kültüründen, insanının doğallığından ve misafirpervelerliğinden müthiş etkilenerek dönüyor, Urfa köklerimle gurur duyuyorum. Geçtiğimiz hafta sonuysa İsot Festivali’ne gittim. Urfa’nın, insanı gibi mutfağı da özel. Dünyada ilk tarım yapan, buğday tohumunu diğer coğrafyalara yayan yer... Peki Şanlıurfa isotu neden özel?

Tam 20 çeşit biberin mozaiği çünkü. Şeker oranı, diğer biberlere göre daha yüksek. Aynı zamanda hem tatlı hem de fazla yakıcı olmayan bir acılık veriyor. Haliyle isotla yapılan yemekler de daha sofistike bir lezzet oluyor.

Festivalde çiğ köfte, isotlu börek, isotlu yumurta, isot dolması, isot salçası, isot cacığı, isot pişmaniyesi, isot salatası ve tadına bakamadığım daha birçok çeşit vardı...

İsot salçasına bayıldım, isotlu pişmaniyeyiyse çok farklı buldum. Aklıma kapanmadan önce, İstanbul’un en iyi restoranlarından biri olan Changa’nın pişmaniyeli armut tatlısı geldi. O tatlı da da pul biber kullanılırdı. Önce damakta şeker, tatlıyı yuttuktan sonra genizde hafif bir acı hissedilirdi. Aynı deneyimi, Şanlıurfa’da yaşamak beni mutlu etti.

BİR MASAL...

Urfa’da nereye gidilir?

Köse: Haşimiye Meydanında, ufak bir dükkan... Diğer ismi, Durak Kebap Salonu. Hayatımda gittiğim en salaş restoran... Alt katta kebaplar pişiyor, üst kattaysa yemekler servis ediliyor. Ustası belli ki kameralara alışık, hiç teklemeden anlatıyor kullandığı eti ve yağı. Babam Urfalı olduğu için bu mutfakla haşır neşirim. “Patlıcanlı kebabı İstanbul’da terletmeden servis ediyorlar” diye şikayet ediyorum, “İstanbul’da kebap yapmayı bilmezler” diyor.

Haberin Devamı

Ardından bir patlıcanlı ve bir haşhaşlı kebap söylüyoruz. Az ama iyi malzemeyle tam kıvamında pişmiş nefis bir kebap yerken buluyoruz kendimizi. Lavaşa önce köz patlıcan, ardından kebabı, üzerine biraz domates ve isot... Dürüm yapıp ilk ısırığı alınca, Urfa mutfağının değerini bir kere daha anlıyoruz.

Gümrük Hanı: İsot Festivali’nde Sevgili Sahrap (Soysal) Hanım, “Gümrük Hanı’nda menengiç kahvesi içmeden dönmeyin!” diyor, biz de Köse’den çıktıktan sonra soluğu orada alıyoruz. Önce mırra geliyor. Mırra, acı kahve. Sert ve lezzetli. Bir anda çarpıyor insanı. Ancak mırra içmenin bir usulü var. Fincanı aldıktan sonra, tek seferde tüketmek ve fincanı masaya koymamak gerekiyor. Aksi takdirde, mırrayı servis eden kişi bekarsa evlendirmek, evliyse altın almak zorundasınız... Mırradan sonra menengiç kahvelerimiz geliyor. Menengiç, bir fıstık türü. Sütle pişiyor ve Türk kahvesi fincanında servis ediliyor. Lezzeti bambaşka, Türk kahvesi keyfi verip, aynı anda sahlep gibi içinizi ısıtıyor.

Haberin Devamı

Cevahir Han: Urfa’ya gidip sıra gecesine katılmamak olmaz. Cevahir Han, Urfa’nın merkezinde tarihi bir han. Sahibesi Asuman Hanım, Urfalılar tarafından çok saygı gören, becerikli bir girişimci. Sahrap Hanım’a göre yse, Urfa’nın en cesur kadını. Cevahir Han’da yemekler, büyük bir kalabalığa servis edilmesine rağmen lezzetliydi. Ancak en güzeli, kimi zaman Urfa’nın duygulu türkülerini dinleyip hüzünlenmek, kimi zaman da zılgıt eşliğinde halay çekerek derdi, tasayı unutmaktı.

Urfa’ya ilk defa gidiyorsanız, dört gün ayırıp, Balıklıgöl, Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi, Göbeklitepe, Harran ve Halfeti’yi de muhakkak görmenizi tavsiye ederim. Eğer Urfa’yı benim gözümden izlemek isterseniz, haftasonu video’su, YouTube kanalımda yayında olacak.