Hafif ama kronik yani uzun süreli inflamasyonun (iltihaplanma) kalp, şeker, kanser başta olmak üzere her türlü kronik hastalığın temeli olduğunu artık biliyoruz. Araştırmalar, her beş kişiden üçünün kronik inflamasyona bağlı hastalıklardan kaybedildiğini gösteriyor. Kanserlerin yüzde 20’si direkt olarak kronik inflamasyonla ilişkilendiriliyor. Daha şaşırtıcı olan ise kişilerin, ona sahip olduğunu uzun süre bilmemeleri, anlamamaları…
Vücuttaki bir yaralanmaya tepki olarak oluşan akut inflamasyon, bir anlamda vücudun kendi kendini korumak için verdiği bir tepkidir. İyileşmeyi teşvik eder ve yaralanma kaybolduğunda ortadan kaybolur. Ancak kronik inflamasyon daha az belirgindir ve daha sinsidir. Düzelmeyen bir enfeksiyon, anormal bir bağışıklık sistemi tepkisi, yanlış beslenme, kötü uyku, çevresel toksinlere maruz kalma gibi yaşam tarzına bağlı faktörlerin sonucu, tüm vücuttaki iltihabi proteinlerde kalıcı artış gelişir ve zamanla DNA hasarı oluşturmaya başlar. İnsanlar da genel olarak bu durumun farkına varmazlar, ta ki kronik hastalık belirtileri başlayıncaya kadar.
Kronik inflamasyonun belirtileri
*Yorgunluk ve halsizlik,
*Depresyon, anksiyete,
*Ruh durumu değişikliği,
*Ateş,
*Ağız yaraları,
*Sık enfeksiyon,
*Açıklanamayan kilo kaybı ya da kilo alma,
*Ürtiker,
*Karın ve göğüs ağrısı olarak karşımıza çıkabilir.
Sebepleri nelerdir?
*Tedavi edilemeyen akut (ani gelişen) inflamasyon,
*Otoimmün hastalıklar; kişinin kendi sağlıklı dokusunu vücudun yabancı gibi algılayıp reaksiyon geliştirmesi,
*Endüstriyel kimyasallara veya hava kirliliğine uzun süreli maruziyet,
*İdiopatik dediğimiz sebebi açıklanamayan durumlar,
*Sigara içmek,
*Obezite,
*Alkol,
*Kronik stres,
*Azalan cinsiyet hormonları,
*Uykusuzluk,
*Karbonhidrattan ve sağlıksız yağdan zengin beslenme.
Bilim insanları, halen kronik inflamasyonun niçin bu kadar tehlikeli olduğunu anlamaya çalışıyorlar. Yapılan çalışmalarda, kronik inflamasyonun vücutta oksidatif strese neden olduğu görülüyor. Oksidatif stres; vücutta oluşan tehlikeli serbest radikallerin, dokulara zarar veren moleküller ile artık maddeleri temizleyen antioksidanlar arasındaki dengesizliktir. Bu denge bozulduğunda, yapıtaşımız ve tüm genetik bilgimizi içeren DNA yanısıra, protein ve yağ dokusuna zarar vererek biyolojik yaşlanmayı hızlandırır ve tüm kronik hastalıklara zemin oluşturur. Yine yapılan analizler gösteriyor ki, kronik inflamasyon, bugün Dünyadaki en önemli ölüm sebebidir ve tüm ölümlerin yüzde 50’sinden fazlası inflamasyonla ilişkili hastalıklara atfedilebilir.
Riski nasıl azaltırız?
Kötü haberler buraya kadardı, iyi haber; yaşayış şeklimizi, davranış paternimizi değiştirerek risk azaltabileceğimiz. Hayat stilini ve beslenmeyi düzenlemek izlenebilecek en akıllıca yol gibi görünüyor. Mutfakta zeytin yağını diğer yağlara tercih etmek, daha fazla yeşil yapraklı sebzeler, domates, portakal ve kırmızı meyveler tüketmek, fındık, somon ve sardunya gibi yağlı balıklar tercihimiz olmalı. Kırmızı et ya da işlenmiş et ürünlerinden kaçınmak ise yapılabilecek en iyi şey. Birçok rahatsızlık gibi inflamasyonu azaltmak için de az yemek şart. Unutmayın ki dünyanın en yararlı besini, renkli, çeşitli ve az miktarda olanıdır.
Vücutta inflamasyonu ölçmek için en yaygın test C reaktif protein (CRP) düzeyidir. Karaciğer tarafından üretilen bir madde olan CRP, iltihap durumunda kanda yükselir.
Ancak son yıllarda daha hassas bir test olan hs-CRP önem kazanmaya başladı, CRP testine göre daha düşük protein konsantrasyonlarını daha doğru şekilde ölçebiliyor.
Önemli olanın hiç hastalanmamak olduğunu hatırlatıyor, bilimin ışığında sağlıklı günler diliyorum.