Günümüz insanının sağlıklı beslenme konusunda giderek artan takıntısı Covid-19 ile zirve yaptı; yediğimiz her şeyi daha da çok sorgular hale geldik. Bu yeni akımda ezeli sorulardan biri de, sebze-meyve yetiştiriciliğinde hormon kullanımı...
Artan dünya nüfusuyla çoğalan besin ihtiyacını karşılamak ve tarımsal verimliliği artırmak adına, hormonlar zorunlu ve yaygın olarak kullanılmaktadır. Doğal yolla üretilenlerinin çok pahalı olması sebebiyle de sentetik türevleri uygulanmaktadır. Bunların yanlış kullanımı, fazla ürün almak mantığıyla aşırı doz uygulamaları, tatbik ve hasat zamanının doğru belirlenememesi insan sağlığını tehdit edebilmektedir. Burada kişinin eğitimi de oldukça önemlidir. Yanlış uygulamalar sadece insan sağlığını tehdit etmekle kalmayıp hava, toprak ve suyu yani tüm ekosistemi kirletmektedir.
Tarım ve Orman Bakanlığı, hormonları pestisitler sınıfına alıp denetlemektedir. Ek olarak son yıllarda -hem daha ucuz hem de daha sağlıklı olması sebebiyle- çiftçiler hormon kullanımı yerine arıcılığa yönlendirilmektedir. Bu konuda da Tarım ve Orman Bakanlığı kontrolündeki
ürünleri tüketmek, arı amblemi olanları kullanmak, bunu yapamıyorsak da meyve ve sebzeyi kendi yetişme dönemlerine göre satın almak en doğru yaklaşımdır.
Azı karar, çoğu zarar
Geleneksel yöntemlerimiz yani konserve, turşu ya da dondurarak saklamak yine kurtarıcı olmaya devam edecektir. Unutulmaması gereken başka bir nokta; pestisitlere, GDO’lu veya hormonlu ürünlere maruz kalmaktan ziyade onlara ne kadar maruz kalındığıdır. Bu yüzden, özellikle de medyada yapılan yayınlar sebebiyle, belki de pestisit kalıntısı içeren, çevre kirliliğinin bulunduğu, bir şekilde uygun olmayan ortamlarda yetişen, ambalajlanan ya da taşınan besinden fazla miktarda tüketmek yerine, her şeyden belli oranlarda, az yemek her açıdan sağlığa daha yararlı olacaktır. Her gün domates, tavuk, falanca meyveyi veya otu yemek yerine her şeyden az miktarda tüketmek maruz kaldığımız kimyasalları, sağlık açısından zararlı limitlerin altında tutacak ve bizleri koruyacaktır. Tarım ve Orman Bakanlığı denetliyor ve belli standartlar getiriyor; ancak çok büyük bir ülkede yaşadığımızı ve bazı ürünlerin denetimden kaçabileceğini, özellikle de bakanlığa başvurmamış üreticilerin ürünlerini çok tüketmemiz durumunda, sağlığımızı tehdit edebileceği gerçeğini görmezden gelemeyiz. Bu noktada, “Her şeyin azı karar, çoğu zarar” atasözümüzü hayat felsefemiz olarak belirlemek yerinde olacaktır.
Işınlanmış gıda
Besinlerin raf ömrünü uzatmak ve zararlı mikroorganizmaları etkisiz hale getirmek için gıdalar ışınlanabilir. Bu işlem kanser oluşumuna sebep olmaz. Doğru miktarlarda beslenmek kadar besinlerin depolanması, hazırlanması ve pişirilmesine de özen gösterirsek, değerlerini korumuş, sağlıklı beslenmiş oluruz. Örneğin, baharatlar ve yağlı tohumlar uygun şekilde saklanmazsa karaciğer kanserine sebep olan aflatoksin ortaya çıkar. İşlenmiş et ürünlerini fazla tüketmek, yeterince posalı ürün yememek, kızartma ve mangalda pişmiş eti fazla tüketmek; mide ile bağırsak kanseri başta olmak üzere birçok kanser türüne sebep olabilmektedir. Et yemekleri kendi yağlarıyla pişirilmeli, kızartma yerine haşlama veya fırında pişirme yöntemi tercih edilmelidir.
Yediklerimizin içtiklerimizin sağlıklı olmadığına o kadar çok inandırıldık ki, hormon, kimyasal ilaç vb. şüphelerle sürekli bir bahane bulup, topraktan aldığımız sebze ve meyveyi tüketmek yerine vitamin takviyelerine yöneliyoruz. Tüm besin ihtiyacını tek ilaçla karşılayan bilim kurgu karakterleri olma yolunda ilerliyoruz. Hormonlu diye yemediğimiz besin yerine alacağımız ilaç takviyesiyle vücudumuza neler sokacağımızın hesabını yapmıyoruz. Oysa çözüm basit; her şeyin azı karar, çoğu zarar anlayışıyla azar azar ama çeşit çeşit yemek birçok sorunumuzu çözecektir. Sağlıkla ve bugünlerde evde kalın...