Hem bir kadın hem bir onkolog olarak hepimize rol model bir konuğum var; meme kanseri denildiğinde sadece Türkiye’de değil, dünyada ilk akla gelen isimlerden biri; Prof. Dr. Nuran Şenel Beşe. Sayın Beşe, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezunu bir Radyasyon Onkoloğu, İngiltere’de çalışmalar yürütüyor, Uluslararası Atom Enerji Ajansında danışman olarak görev yapıyor, ulusal ve uluslararası çok sayıda organizasyona davetli konuşmacı olarak katılıyor ve onlarca eğitim organizasyonunda direktörlük yapıyor. Halen Acıbadem Üniversitesi Senoloji Enstitüsü’nde öğretim üyesi.
- Tabii ki önce meme kanserinden ve son yıllardaki gelişmelerden bahsetmenizi istiyorum. Bu asıl uzmanlık alanınız ve meme kanseri de en sık görülen kanser.
Meme kanseri aslında diğer kanserlere de bir rol model. Çünkü çok fazla hasta var ve binlerce kadın üzerinde araştırma yapıldığı için elde edilen sonuçlar daha kayıta dayalı. Burada nasıl ilerliyorsak diğer kanserlerin tedavileri de sonrasında onu taklit ediyor. Eskiden yaklaşım hastanın izin verdiği maksimum tedaviydi, ama şimdi en iyi kozmetik sonuç, en iyi yaşam kalitesi ve en etkin tedavi ile nasıl hastalarımıza yardımcı oluruz anlayışı hakim. Meme kanseri tedavisinde her alanda yenilikler var. Cerrahiden başlarsak; yapılan cerrahiler küçüldü. Önceden tüm meme ve kanserin yayılma ihtimalinin olduğu lenf düğümleri alınıyordu. Bir süredir sadece tümörlü kitle ve en yakınındaki lenf düğümleri alınıyor, yakın zamanda bu yakın lenf düğümleri bile alınmayabilir. Kozmetik cerrahi çok gelişti; özellikle gen pozitif hastalarda her iki memenin de alındığı cilt koruyucu mastektominin çok daha yerleştiğini görüyoruz. Ancak memeden sadece kitlenin çıkarıldığı 'parsiyel mastektomi' ve radyoterapi sonuçları sağ kalım açısından eşit ve hiçbir şeyin kişinin kendi memesi gibi olmadığı unutulmamalı. Patolojide çalışılmaya başlanan 'tümör infiltrating lenfosit', kişinin bağışıklığının güçlü olup daha fazla immün reaksiyon geliştiriyor olması, hastalığın gidişatını değiştirebilir gibi görünüyor. Medikal onkoloji tabi ki endüstri korumasında olduğu için çok hızlı ilerleme kaydediyor; immünoterapiler ve hedefe yönelik ilaçlar ilk basamak tedavilere girmeye başladı. Radyoterapide de tedavi süreleri kısalıyor. Bu da hasta konforu açısından çok önemli. Geleneksel olarak herkese 7 haftalık tedaviler uyguluyorduk, sonra bu önemli bir grup hastada 3-4 haftaya indi, 1 haftanın denendiği çalışmaların ön sonuçları da gayet güzel görünüyor.
- Kanser algısı maalesef halen değişmedi ve tanısı ağır bir travma yaratıyor. Bu durumu atlatmak için önerileriniz nelerdir?
Integratif (tamamlayıcı) tedavilerin çok bilinçli, iyi ellerde ve hastalığın her aşamasında uygulanmasını öneriyorum. Ama bu konuda gerçekten okuyan, bilen, araştırma yapan ellerde yapılması gerekiyor çünkü suistimale açık bir konu. Hastalarımla uzun uzun konuşmayı severim ama onlara bilmediğim bir şeyi de önermem. Ancak, dengeli ve sağlıklı beslenme, spor ve zihinsel farkındalık en temel tavsiyelerim.
- Tamamlayıcı tıp meselesinin bir kere daha altını çizmek gerekiyor. Birçok kanser hastası tedavilerinin bir aşamasında veya sonrasında başvuruyor, tedavilerinin etkisini azaltan ya da kanser hücresini de besleyebilecek durumlara maruz kalabiliyorlar. Hastalarımıza biz onkologlar doğru önerilerde bulunmadığımızda, onlar da bir tür şanslarını deneme sürecine kapılıyor. Bu konudaki düşüncelerinizi alabilir miyim?
Elbette, öncellikle bizlerin bu işi bilen kişilerden eğitim alması ve birlikte çalışmaları gerekiyor. Tedaviler sırasında bilinçsizce kullanımı yan etkileri de artırabiliyor.
- Saç dökülmesini özellikle kadınlar niye bu kadar dert ediyorlar?
Kadın güzelliği ile var olmalıdır diye yanlış bir inanış var. Bilgisi, zekası, eğitimiyle değil de güzelliği ile ön plana çıkması gerektiği bilinçaltımıza işlediği için saç da tabii ki en büyük hazinesi. Ayrıca kanser ile özdeşleşti ve saç olmayınca diğerlerinden farklı olduğu veya bakınca ne diyecekler düşüncesi çok travmatik bir durum. Saç koruyucu kemoterapi uygulamaları veya çok güzel peruklar var, bazıları da çok kendiyle barışık, bu süreyi kel olarak atlatabiliyorlar.
'Yoga tavsiye ediyoruz'
- Meme kanserinde yogayı konuşmak için en önemli isimlerden birisiniz. Meme kanserinde klasik tedavilerden sonra üzerine çok çalışılan konu ve yararına dair çok sayıda yayın var. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
Yoga çok eskiden beri yapılan ve etkili olduğunu büyüklerimizin de söylediği bir egzersiz şekli. Aslında 7 uzvu var ve sadece hareketlerden ibaret değil. Düzenli egzersiz yapan kanser hastalarında hastalığın nüksetme ihtimalinin daha düşük olduğu ve yine sağlıklı bir kadının düzenli egzersiz yapması durumunda düşen meme kanseri riski yapılan çalışmalarla gösterilmiş. Yogadaki hareketler sadece fiziksel egzersiz değil. Fiziksel egzersiz yapan hastalarımıza “mutlaka yoga yapın” demiyorum ama hiçbir şey yapmıyorsa yoga yapmasını öneriyorum ve koruyucu olduğunu yapılan çalışmalar gösteriyor. Niçin yogayı tavsiye ediyoruz? Yedi uzvun en azından üçünü yaparsa fayda görüyor. Bu “ahimsa” yani önce zarar verme felsefesi ile başlıyor. Yoganın içerisindeki hareketleri yaparken hem fiziksel egzersiz yapmış oluyorsunuz, hem de zor egzersizler yaparken anda kalıyorsunuz ve nöral (sinirsel) ağı temizliyorsunuz. Diğer uzuvlardan biri de nefes. Nefes, hareket ve meditasyon bizim vagus sinirimizi yani parasempatik sistemimizi uyarıyor. Sempatik sistemden parasempatik sisteme geçiş hem hastaları hem de sağlıklı insanları rahatlatıyor. Meditasyonu çok önemsiyorum ancak bu sadece 3 dakikalık bir durum değil. Fonksiyonel MRI ile yapılan çalışmalar gösteriyor ki, beyindeki gri cevher maddesi meditasyon ile artıyor; dolayısıyla Alzheimer ve demansa eğilim azalıyor. Kanser hastalarında ise yoganın 'default neural network' denilen ağı bozuyor olması önemli, şöyle ki; bu ağ aktif çalıştığı sürece kişiler geçmişte yada gelecekte buluyorlar kendilerini. Meditasyon, bu ağı kanser hastasında bozabilir. Bu ağı bozmazsa ya tedavi aldığı günleri aklından çıkartamaz ya da sürekli hastalığın tekrarlayacağı korkusu ile yaşar. Aşırı kaygı da yaşam kalitesini bozar. Bu sebeple meditasyon ile anda kalabilmek önemlidir. Gelecekte hastalık nüksedene kadar kimbilir neler olacak, belki hayatında çok daha güzel şeyler olacak, belki trafik kazasında hayatını kaybedecek. Bu sebeple eğer hastanın düzenli olarak yaptığı bir egzersiz yoksa yogayı şiddetle tavsiye ediyorum. Sinirbilim gelişinceye kadar meditasyon ve yoga çok önemsenmiyordu, ancak bu bilimsel gelişmelerle yoga ve meditasyonun önemi anlaşıldı.
- Kendi sağlığınız için ne yapıyorsunuz?
Yogayı ve meditasyonu düzenli yani haftada 150 dakika yapmaya çalışıyorum. Yarımşar saat haftada 4-5 kez ve mümkün olduğunca aynı saatlere denk getirmeye çalışıyorum. Düzenli olarak nefes egzersizlerimi ve sabah akşam meditasyonumu yapıyorum. Yazın 1.5 saat yüzüyorum ve olabildiğince sağlıklı beslenmeye çalışıyorum. Vejetaryenim ama herkese öneremem, benim de arada demir takviyeleri almam gerekiyor ve bol su tüketmeye çalışıyorum.