Bu hafta konuğum sevgili Asuman Uğur... Sağlık programcılığı, sağlık dergileri yöneticiliği, gazete editörlüğü ve sektörel prodüksiyonlar denince akla gelen ilk isimlerden biri. Uğur’la, Kovid-19 günlerini, iletişim gücünün önemini ve sağlık okuryazarlığı konusunda görüşlerini konuştuk.
- 17 yıllık meslek hayatınız ve çok önemli tecrübeniz var. Ben bugün biraz hekimleri anlatmanızı isteyeceğim, siz hem bizim içimizden birisiniz hem de dışarıdan...
Her şeyden önce ben de bir sağlık profesyoneliyim; sağlık yönetimi ve eğitimi üzerine eğitim aldım. Üniversitede özel öğrenci olarak doktoraya başladım ama yarım kaldı. Bu işi fiilen yapmasam da medyada ve diğer çalışmalarımda bildiklerimi uyguluyorum. Bin 700 civarında sağlık programı yaptım. Sağlık programı deyince sadece hekimlerle değil; diğer sağlık profesyonelleri ile de program yapmak gerekiyor, yıllarca bu algıyı kırmaya çalıştığımı da belirtmek isterim. Sağlıkla ilgili dört adet derginin yöneticiliğini yaptım. Doktorlarla hep temasım vardı.
Hekim deyince herkes iyi arar, ben de en doğru bilgileri, en doğru soruları sorarak ve halk sağlığı için ihtiyaç duyulan bilgileri doğru isimlerle aktarmaya adadım kendimi bir anlamda. İyi hekimliğin temelinde insani özellikleri ve empati gücü yüksek olmak vardır. Herkesin tecrübesi olmayabilir. Çünkü bu bir zaman ve adanmışlık işidir. Bazıları mesleği uygulama anlamında daha iyi, bazıları ise iletişim kurmada daha başarılı. Ama her ikisinde iyi olan hekim ve sağlık profesyoneli sayısı o kadar çok değil. Belki tıp fakültelerinden bu misyon ile mezun edilmiyorlar.
- Bir hekimin tıbbi anlamda iyi olması bir maharet değil; o zaten bizim görevimiz. Bir hekimin mahareti sanırım daha çok onun iletişim gücü. Yaptığımız işin yüzde 80-90’ı iletişim. Benim tedavimin yüzde 50 başarısı hastanın bana inancı. O yüzden bu çok öne çıkan bir konu. Siz de üniversitede iletişim dersi veriyorsunuz.
Üniversitede benim gözlemim, aslında tıp fakültesine giren öğrenci çoğunlukla bu özelliklere sahip olması gerektiğinin farkında ve bu nitelikler kazanmak istiyor. Ama ne oluyorsa belki fakültedeki eğitimden ve saha dinamiklerinden dolayı sahaya inince işler değişiyor. İnsanlara tam anlamıyla yardım etmek istiyorlar tamam, ama bu iletişim donanımıyla mezun olmuyorlar. Bu eğitimi veren tıp fakülteleri bulunsa da, pratiğe dökülemeyince anlamı yok. Ayrıca hastaya bütün olarak bakılması gerekiyor, kısmi bakış açısının da bu yetersizlikte payı var.
- Birçok meslektaşım yoğun çalışıyor biliyorum ama yine de hastayla yaratmamız gereken sinerji açısından söyledikleriniz önemli. Sağlık okuryazarlığı konusunda ciddi sorunlar olduğunu düşünüyorum, sizin görüşünüz nedir?
Sağlık okuryazarlığını artıracak en önemli yapı, medya mecraları. Sağlık programları diğer bazı programların özellikle yoğun Türkiye gündeminin çoğunlukla gölgesinde kalabiliyor. Benim ilginç bir gözlemim var ve araştırmalar da bunu işaret ediyor. Sağlık okuryazarlığının eğitim veya ekonomik seviyeyle çok da bir ilgisi yok aslında. Bir de sağlıkla ilgili konular dijital ya da geleneksel ekranı çok meşgul ediyor ve çok da ilgi çekiyor. Ama bazen medya mecralarında çok görünen doktor iyi doktordur ön yargısı oluşabiliyor. Bir cerrahın ve diğer branşlardaki hekimlerin niteliğini bence hemşiresine, hastalarına sorarak anlamaya çalışmak ve bazen de farklı branştaki meslektaşlarından sormak gerek. Mesela bize sorulduğu da oluyor ve ben de doğru isme yönlendirmeye çalışıyorum.
- Kovid-19 gündemiyle ekranda çok doktor görüyoruz, bu konuda genel eğilim, hep önce korku salıp sonra çözüm getiren kahraman olmak biçiminde seyrediyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Ben sağlık sektöründe çok eskiyim ve sağlık bilimleri fakültesinde okuduğum için belki de diğer meslektaşlarıma göre sağlık profesyonellerini farklı açılardan da değerlendirme şansım var. Kendi programımda konukları ben seçtiğim için elimden geldiğince önceliğini gerçekten önce halk sağlığından yana koyan uzmanlara veriyorum.
- Pandemi önlemleriniz neler, bizimle paylaşır mısınız?
Herkese önerilen yöntemleri titizlikle uyguluyorum. Maske, mesafe ve hijyenin yanı sıra D vitamini kullanmaya dikkat ediyorum ama bu eksiğin ölçümünü yaptırdıktan sonra alıyorum.
- Siz doktorları dinlediğinizde önerileri uyguluyor musunuz? Mesela kendi kendinize meme muayenesi yapıyor musunuz?
Ben bu konuda doktorlara ve testlere daha çok güveniyorum. Kontrollerimi ve testlerimi düzenli yaptırıyorum, bu anlamda titizim. Sağlığa bütünsel yaklaşmanın önemine hep vurgu yapıyorum; hastalanınca değil de, sağlıklıyken sağlığa dikkat etme konusunu ön planda tutmaya çalışıyorum. Meslekte benden önce çalışmalar yapmış çok değerli insanlar var; hekimler ve bazı sağlık medyasında çalışan arkadaşlarım; onlar sağlık haberciliğine önleyici bir bakış açısıyla yaklaşmamı, yeni bir bakış açısı olarak yorumlar ve bu vizyonu benim kattığımı söyler.
Yani yaptığım programlarda hastalığın tanımının, tedavisinin yanında ‘Yakalanmamak için ne yapmalıyım?, Halk sağlığı için yapılması gerekenler neler?’ sorusunu hep gündemde tutarım. Bizim kazancımız ve kurtarıcımız bu nokta diye düşünüyorum. Her şeyi doktordan beklememek gerektiğine inanıyorum. Biz pandemide el yıkama gibi mikro bir detayın önemini gördük, maske deneyimini, önemini ve sonuçlarını yaşadık.
- Sosyal medyada özelikle ney üflediğiniz ve şarkı söylediğiniz içerikleri severek ve gıpta ile izliyoruz. Bu ilginizin kaynağı nedir?
Çocukluğum, gençliğim babamın görevinden dolayı TRT’de de, çok değerli müzisyenlerin arasında geçti. Bu bana çocukluğumdan kalan bir heves. Ney, insan sesine en yakın enstrüman, birçok hekimin de ilgilendiğini biliyorum ve tedavi etme gücüne de inanıyorum. Hekimlerde gözlemliyorum, bu tip ek ilgi alanlarının mesleğe ve iletişime faydası tartışılmaz, dolayısıyla bana da çok katkısı olduğunu düşünüyorum.
Vakit yaratabilirsem şarkı söylemeye daha çok eğilmek ve telli bir saz öğrenmek de istiyorum.