Koronavirüs pandemisiyle bloke olduğumuz şu günlerde, virüsün nasıl bulaştığı veya tedavisi kadar tartışılan konulardan biri de, laboratuvarda üretilip üretilmediği... ‘Yaşlı nüfus mu hedef alındı?’, ‘Aşısı gizleniyor mu?’ gibi onlarca komplo teorisi zihinleri meşgul ediyor. Hariri’nin dediği gibi, insan söylenceyle yaşayan tek canlı ve komplo teorileri her zaman ilgisini çekiyor...
Dünyada, bilinmeyen faktörlerin, kanser kadar fazla olduğu bir başka hastalık olmadığı için; kanser ve tedavisiyle ilgili komplo teorilerinin de son derece fazla oluşu normal bir durum. Bu teorilerin en ünlülerinden biri; tedavisinin bulunduğu, ancak ilaç endüstrisinin ilaçlarını satmak için bunu açıklamadığıdır.
Kanser dünyanın en kompleks hastalığı, ortaya çıkması da, tedavisi de tek veya birkaç faktöre bağlı değil.
Hastalığın belki de binlerce ayrı ve henüz tamamını bilmediğimiz faktörle ilişkili olduğunu düşünüyoruz. Emin olduğumuz şeylerden birincisi, hastalığı tanımaya devam ettikçe, böylesi kompleks bir tedavinin, en azından günümüzde ‘tam olarak’ geliştirilmesinin mümkün olamayacağı. Yine emin olduğum ikinci şey ise, hiçbir şeyin gizli kal(a)madığı günümüz koşullarında, bir ilacın tüm dünyadan gizli tutulmasının rasyonel bir düşünce olmadığı.
Kâr-zarar dengesinden baksak bile böyle bir tedaviyi bulan firmanın bunu saklaması, sağlayabileceği inanılmaz boyutlardaki kazancı ve prestiji bir kenara koyması mantıklı değil.
Kompleks bir mekanizması bulunuyor
Komplo teorileri bitmiyor. Bir başkası da, bazı ülkelerin devlet başkanlarının kanser olması, daha doğrusu ‘kanser yapılması’... Bu teorinin çıkış noktası ise, Güney Amerika ülkeleri başta olmak üzere, Amerika’nın daha kolay yönetmek istediği ülke başkanlarının kanserden ölmesi. Bu ve benzer teorilerin dillendirildiği bir dönemde, İran Devlet Başkanı Mahmoud Ahmedinejad, uluslararası bir kongrede kendisine radyasyonlu yiyecek verildiğini öne sürmüştü.
Oysa kanserin kompleks bir mekanizması vardır ve kendini belli edecek bir boyuta ulaşması genel olarak yıllar alır. Şu anki bilimsel veriler dahilinde kanserin, bir organizmadan bir başkasına aktarıldığına dair elimizde bir bilgi yok. Dolayısıyla bu komplo teorisi de bilimsel bakış açısıyla pek uyuşmuyor.
Bir diğer ünlü teori ise, İsrail halkının kanser olmadığı yönünde yine mantık içermeyen bir fikir.
İsrail’de 2012 yılı verilerine göre, yeni tanı alan kanserli hasta sayısı 29 bin 200, kanserden
ölen insan sayısı ise 10 bin 900’dür. Toplam nüfusun 7.7 milyon olduğu düşünülürse, kanser oranı hiç de azımsanmayacak seviyede... Özetle bu rakamlar, İsrailliler’in kanser olmadığı söylentisinin komplo teorisinden ibaret olduğunu göstermektedir. Üstelik İsrail’de dünyaca ünlü birkaç kanseroloji merkezi bulunuyor ve bizim asistan-uzmanlarımız da sıklıkla bu merkezlerde çalışmalar yapabiliyor.
Bilimin ışığında kalın
Bir toplumda bilimsellikten uzaklaşılmaya başlandığı zaman, komplo teorileri artar. Cehalete övgü ve hoşgörünün giderek arttığı toplumumuzda, bize çok fazla görev düşüyor. Lütfen her zaman bilimin ışığında kalın ve çocuklarınızı da bilimin ışığında yetiştirin. Bilimsel temeli olmayan söylemlerden, yöntemlerden ve insanlardan uzak durun! Medyanın sadece ve sadece ‘reyting’ kaygısıyla öne çıkardığı insanları dinlerken, akademik geçmişlerini, niyetlerini, söylemlerini dayandırdıkları temelleri, tüm bunların bilimsel dayanağı olup olmadığını sorgulayın. TV ekranlarından sunulan, gazetelerin ön sayfalarından hitap eden hiç kimsenin sizi maddi-manevi sömürmesine izin vermeyin. İnanın kanserden daha tehlikeli olan tek şey, bu tür suistimaller ve cehalet. Bilimin ışığında kalın...