Bağırsak mikrobiyotası üzerine defalarca bu köşeden sizlere yazdım. Sağlıklı yaşamın da kanser dahil birçok hastalıkta tedaviye cevabın da temel belirleyicilerinden birinin mikrobiyota olduğunu artık çok iyi biliyoruz. Her taşın altından çıkan mikrobiyota ile ilgili son çalışmalar, kanser tedavisindeki önemini göstermeye devam ediyor. Bugünlerde onkoloji camiasının en çok konuştuğu konulardan biri, mikrobiyotanın bağışıklık sistemi üzerindeki etkisi ve mikrobiyotanın immünoterapinin etkinliğini arttırması. İmmünoterapi, onkolojide son 10 yılın en büyük buluşu; ancak uygulamalar hastaların küçük bir yüzdesinde ve bir süreliğine çalışıyor. Bu sebeple immünoterapilerin etkinliğini artıran faktörlerin araştırılması, yeni ilaçların geliştirilmesi kadar önemli. Mikrobiyota da bu faktörlerin başında geliyor. Yeni araştırmaların detaylarını BP Klinik Diyetisyeni Sevgili Esin Başkaya’ya sordum. Ketojenik diyet ve immünoterapi ilişkisinden sonra bu konuda da bize anlatacakları vardır diye tahmin ediyorum.
Öncelikle bağırsak mikrobiyotasının ne anlama geldiğini bize açıklar mısınız?
Bağırsak mikrobiyotası, bağırsakta yaşayan tüm mikroorganizmalardır. Sağlıklı ve sağlıksız bakterileri, mantarları, arkeleri ve virüsleri içerir. Ancak bunlarla kalmıyor, bağırsak mikroorganizmalarının ürettiği metabolitler de mikrobiyota denilince akla gelmelidir. Çünkü metabolitlerin de sağlık üzerinde çok önemli etkileri vardır. Örneğin; sağlıklı bakterilerin ürettiği inozin veya kısa zincirli yağ asitleri gibi metabolitler hem genel sağlıkta hem de tümöre karşı gelişen bağışıklıkta son derece önemli rol oynayan moleküllerdir. Bu doğrultuda, bağırsak mikrobiyotası denince hem mikroorganizmalar hem de üretilen metabolitler akla gelmelidir.
İmmunoterapide mikrobiyotanın kompozisyonunun ne gibi etkileri var?
İmmunoterapi, immün sistemin, kanser hücresini tanımasını ve yok etmesini sağlamak üzere geliştirilmiştir. Bu amaçla sıkça kullanılanlar, PD-1, PD-L1 ve CTLA-4 denen hücre zarındaki protein ve algaçlara karşı geliştirilen ilaçlardır. Bu ilaçlar sayesinde kanser hücresi immün sistemden daha az gizlenebilir veya immün sistemin kanser hücresine saldırısı arttırılır.
Yapılan çalışmalar, Bifidobacterium ve Akkermansia muciniphila cinsi bakterilerin PD-L1 blokaj etkinliğini arttırdığını göstermiştir. Bunun da ötesinde mikrobiyota çeşitliliğinin PD-L1 blokajına olumlu etkisi gözlenmiştir. Benzer bir yaklaşımda Bacteroides fragilis, Burkholderia cepacia ve Faecalibacterium cinsi bakterilerin CTLA-4 blokaj etkinliğini artırdığını gösteren çalışmalar vardır.
İmmünoterapide olumlu etkisi gözlenen bakteri cinslerinin tamamını bulmak detaylı bir çalışma gerektirir fakat şimdiden bu bakteri cinsleri ‘onkomikrobiyotikler’ terimi ile tek çatı altına toplanmaya başlamıştır. Şu ana kadarki çalışmalar, onkomikrobiyotiklerin verildiği hasta gruplarının immünoterapiye daha iyi sonuç verdiğini doğruluyor.
İmmünoterapide bakteri metabolitlerinin ne gibi etkileri var?
İnozin ve kısa zincirli yağ asitleri örneklerinden ilerleyelim. Bunlar, sağlıklı bağırsak bakterileri tarafından üretilen metabolitler, başka bir deyişle yan ürünlerdir. Yapılan çalışmalar, inozinin immunoterapinin olumlu etkisini artırdığını göstermektedir. Benzer şekilde bütirat gibi kısa zincirli yağ asitlerinin de tümöre karşı bağışıklığı desteklediğini gösteren çalışmalar vardır. Bu doğrultuda immünoterapide mikrobiyotanın etkisinden söz ederken sadece bakterileri değil; bu bakterilerin ürettiği metabolitleri de konuşmamız gerekmektedir. Araştırmalar da bu yönde ilerliyor.
İmmünoterapi gören veya görecek bir hasta, bağırsak sağlığı için ne yapabilir?
Tükettiğimiz gıdalar, kullandığımız ilaçlar, fiziksel aktivitemiz, sigara kullanımı ve stres seviyemiz gibi yaşam tarzı alışkanlıklarımız mikrobiyotamızı etkiler. Bunun da ötesinde, mikrobiyotamız bugünden yarına hızlıca değişen bir yapı değildir. Bu sebeple mikrobiyotamız ile ilgili uzun vadeli düşünmeliyiz. Hem genel sağlığı hem immunoterapiyi destekleyici bir mikrobiyota için genel sağlık kurallarına yaşam boyu dikkat etmeliyiz. Bitkisel gıdalara diyetimizde bolca yer verdiğimizden emin olmalıyız. Paketli gıdaları olabildiğince hayatımızdan çıkarmalıyız. Düzenli fiziksel aktiviteyi hayatımıza dahil etmeli ve stres yönetimi yapabilmeliyiz. Sigara ve alkolden uzak durmak da şart.
Bilimin ışığında ve sağlıklı kalın…