Berrin Pehlivan

Berrin Pehlivan

Berrinpehlivan@gmail.com

Tüm Yazıları

Dünya çapında her yıl 80 milyonu aşkın hayvan üzerinde deney yapılıyor. Genel olarak hayvanlara acı, eziyet çektirmek suç sayılırken, hayvan deneyleri söz konusu olduğunda tüm bunlar yok sayılıyor. İnsanın en tepede olduğu doğa piramidi algısı ‘bilimsel olduğu sürece’ bu deneyleri hak görüyor, ancak ‘bilimsel olmak’ ile neyin kastedildiği tam olarak tanımlanmış değil.
Birkaç hafta önce sosyal medyada dönen bir video sadece işin profesyonellerinin değil, herkesin farkındalığını artırdı. Tavşan Ralph’in dramatik öyküsüne tanık olduk; yapılan deneyler sebebiyle gözünü kaybedip kulağındaki çınlamalara katlanan tavşan Ralph, bizler gibi tıp fakültesinden itibaren hayvan deneyleri yapan, hatta eğitiminin bir kısmını onlara borçlu olan ya da her gün onlarca kozmetik ürünü kullanan herkesin şapkasını önüne koydurup yeniden düşündürttü.

Haberin Devamı

Başka yolu yok mu?

Hazır böyle bir farkındalık oluşmuşken ben de konunun ayrıntılarına bakmak istedim. “Hayvan deneyi yapmadan olabilir mi?” diye sormaktan kendimi alamadım. Çünkü dediğim gibi bu benim eğitim hayatımın neredeyse bir rutiniydi. Bilimsel çalışmalar bizim gözümüzde hücre kültürleri ile başlar, sonra hayvan deneyleri ile devam eder. Bu deneyi aşamasını geçen araştırmalar, insanlar üzerindeki klinik faz çalışmalarını hak eder. İlaç çalışmalarından biyoloji çalışmalarına kadar tıp alanındaki araştırmaların çoğunluğu bu şekilde ilerler. İnsanlardaki hastalıkları taklit eden hayvan modelleri, birçok hastalığın patofizyolojisinin açıklanmasında ve gerekli tedavinin bulunmasında kullanılır. Bu deneyler için bilimsel ve etik kurullara göre standart koşullarda yetiştirilmiş ‘deney hayvanları’ kullanılıyor.
En çok kullanılan hayvanlar kemirgenler (fare, sıçan, hamster, tavşan), kedi, köpek, balıklar, tavşanlar, domuzlar ve daha az sıklıkla eşek, at, katır gibi tek tırnaklılarla, deniz memeleridir. Ama yok mu bunun başka yolu? Aslında hayvan deneyleri, sadece hayvan hakları açısından değil, bilimsel açıdan da sorunlu. Hayvan türleri ile insanlar arasındaki biyolojik ve fizyolojik farklılıklar sonuçların insanlara uyarlanmasında da sıkıntılar doğuruyor.
Tarihte deney hayvanlarının ilk kullanımına Hipokrat zamanında rastlıyoruz. Aristoteles ise bilimsel amaçlı ilk hayvan diseksiyonunu yapan kişi. Hayvan deneylerine karşıtlığa anti-viviseksiyonizm deniyor ve hayvan deneylerine karşıtlıkla ilk ismi geçen kişi Aristoteles’in halefi Theophrastos’dur. Hayvanların bilinçlerinin olmadığı ve acı çekmediği düşünülüyordu, ancak bu fikir Descartes döneminde daha hararetli tartışılmaya başlandı.

Haberin Devamı

HAYVAN DENEYLERİ
Örgütler canla başla çalışıyor

Hayvan deneylerinin (günümüzdeki anlamı ile) bilimsel çalışmalarda ilk kullanımı ise 17’nci yüzyılda Fransa ve İngiltere’de karşımıza çıkıyor. 19’uncu yüzyılda da yine aynı ülkelerde ‘Hayvanlara İnsancıl Davranma Yasası’ çıkartılarak deneylerde hayvanlara eziyet edilmemesi ve bu konuda eğitimi olan insanlar tarafından yapılması gerekliliği belirtiliyor. 20’nci yüzyılda ise daha agresif savunmalar baş gösteriyor, doğrudan eylemler ve dünya çapında kampanyalar başlatılıyor.
1959’da Russel ve Burch’ün yayınladığı hayvan etiği kitabı, bugünkü yasaların temelini oluşturuyor. Kitaplarında insani deneysel tekniklerin üç temel prensibi tanımlanıyor: Reduction (Mümkün olduğunca en az hayvanı kullanma), Refinement (Her hayvan türünün yaşayabilecekleri en iyi koşulları sağlamak), Replacement (Eğer mümkünse hayvan yerine başka materyallerin kullanılması). Daha sonra 1985 yılında ‘The International Foundation for Ethical Research’ bu listeye Responsibility (Sorumluluk) ilkesini ekliyor. Cruelty Free International, Animal Aid, PeTA, NEAVS, Animal Free Research ve AAVS gibi örgütler, dünyadaki hayvan deneylerinin tamamen son bularak alternatif yöntemlerin her alanda kullanıma girmesi için canla başla çalışıyor.

Haberin Devamı

Savunulası bir yaşam

Türkiye’de ise 2004 yılından itibaren dönemin Çevre ve Orman Bakanlığı ile Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı konuyla ilgili mevzuat düzenlemelerine başlıyor. Avrupa Birliği’ne uyum yasaları kapsamında bazı değişiklikler yapılıyor. Etik kurullar ve bu çerçevede hayvan deneylerinin nasıl yapılması gerektiği yasalara bağlanıyor. Türkiye’de kurulan ilk ve tek toplumsal örgüt ise Deneye Hayır Derneği. Her yıl ulusal ve uluslararası mecralarda etik ve kural dışı milyonlarca deney hayvanı kullanılmaktadır. Bu konuda duyarlılığın oluşması ve deney hayvanı kullanımının 4R kuralına uygun hale getirilmesi gerekiyor. Hayvanlar yerine doku ve organ kültürlerinin, tek hücrelilerin kullanılması, eğitimde bilgisayar modellemelerinin devreye sokulması gibi önlemlerin alınması kaçınılmaz artık. Hayvan deneylerini kullanmayan ürünleri tercih etmek ise alacağımız kişisel önlemlerden biri. Tıp bilimi geldiğimiz düzlemde her iş kolu gibi düşünsel bir revizyonu yaşıyor; belki bir piramit ve onun en tepesinde de insan yok! İçinde tamamen ‘Yaşam’ yazan bir daire ve onu savunmak var. Bitki, hayvan, insan, taş, su, hava ve toprak demeden bütünüyle savunulası bir yaşam. Biri olmazsa hiçbiri yok. Bu yaklaşım, deneye de, hayvanlara da, insanlara da ne oranda nasıl yaklaşacağımızı, daha iç huzur veren bir hale dönüştürebilir. İnsanın yaşama, keyfi, cehaletle ya da bilinçsizce verdiği zararın bilim uğruna verdiklerini katbekat geçtiğini unutmayın. Sağlıklı, maskeli, bilgili ve mutlu kalın.