Amerikalı bir Genel Cerrah Luther Terry’nin, 11 Ocak 1964’te sigaranın insanlar için en tehlikeli hastalık ve ölüm nedeni olduğunu vurgulayan raporundan sonra sigara paketleri üzerine uyarıcı etiketler konuldu, farkındalığı artırmaya yönelik ilanlar yerleştirildi, sigara reklam vergileri artırıldı… Dönüm noktası olan bu rapordan sonra, başka bir tehlike tüm insanlığı tehdit etmeye başladı; elektronik nikotin dağıtım sistemleri. Kısaca elektronik sigara dediğimiz bu sistemlerin kullanımı o kadar çok arttı ki, 2015 yılında Amerikan Kanser Araştırmaları Derneği ve Amerikan Klinik Onkoloji Derneği, ortak bir bildiri yayınlayarak uyarıda bulundu. Açıklamada, e-sigaranın yanıcı tütün ürünlerinden daha az zararlı olduğuna dair iyimser bir algının yanlış olduğuna dikkat çekildi.
Her yıl yaklaşık 8 milyon insan sigaraya bağlı hastalıklar sebebiyle hayatını kaybediyor, bu hastalıkların başında da kanser geliyor. Bu konuda ilk akla gelen akciğer kanseri olsa da; ağız boşluğu, gırtlak, yutak, yemek borusu, burun ve sinüsler, karaciğer, pankreas, mide, bağırsak, rahim ağzı, mesane (idrar torbası) ve lösemi... Sigaradaki kansorejenin niktoin olduğu sanılıyor, ancak içeriğindeki 5 bine yakın kimyasal maddenin 100’e yakını kansorejen özelliğe sahiptir. Bu maddeler yandığında daha etkin kanserojenler haline geliyor.
E-sigaralar da kanser sebebi!
İlk e-sigara 2006’da üretildi. E-sigara, nikotin, propylen veya gliserin gibi çözücüler, tatlandırıcı ve diğer katkı maddeleri içerir. E-sigara ile ilgili sorunlardan biri, nikotini çok hızlı dağıttığı için daha fazla bağımlılık potansiyeli taşıması. Nikotine her maruz kalışımızda artan dopamin salgılaması nedeniyle beyin giderek daha fazla nikotine bağımlı hale geliyor. Kan basıncını yükseltmesi ve bağışıklık sistemini baskılaması yarattığı diğer sorunlar arasında. Çalışmalar, sigaradaki nikotin içeriği düştükçe, bağımlılık potansiyelinin de düştüğünü gösteriyor. Bu sebeple 2018’de Amerikan Gıda ve İlaç Onay Merkezi, sigaralardaki nikotin seviyesinin minimuma çekilmesi gerekliliğini bildirdi. Ancakbir değişiklik yapılmadı.
E-sigaralar içerisinde sigaraya özel nitrosamin, metal, uçucu organik bileşikler ve polisiklik aromatik hidrokarbonlar olmak üzere dört grup karsinojen kimyasal bulunur. Çalışmalarda e-sigara kullananların kan ve idrarlarında 12 çeşit kimyasal bulundu. Hücre kültürü çalışmalarında, nikotin ve diğer e-sigara ürünlerinin DNA tamir mekanizmalarının işleyişini bozduğu görüldü. Ayrıca bu ürünler vücutta iltihap hücrelerinin toplanmasına yani kronik inflamasyona ve kansere yola açan hücresel çoğalmalara sebep oluyor. Normal sigaraya avantajının, yanmış tütünden kaynaklanan karsinojenleri içermiyor olması olarak kabul ediliyor.
Tatlandırıcıların yaydığı risk
Yanıcı sigara içenlerin sayısındaki azalmaya karşı, e-sigara içenlerin sayısı artıyor. 2012-2014 yılları arasında Amerika’da lise öğrencilerinin e-sigara kullanma oranı yüzde 400 arttı. Bir başka ankete göre, anketin yapıldığı son 30 günde e-sigara içen 12’nci sınıf öğrencilerinin sayısı 2015’e kıyasla 2020’de yüzde 73 arttı. Bu artışın en önemli sebebi olarak da sigaradaki tatlandırıcılar gösteriliyor. Gençlerin yüzde 82.9’unun aromatik e-sigara kullandığını rapor eden çalışmalar var. Bu oran yanıcı sigara kullananlarda sadece yüzde 2.9. Anlaşılan o ki, aroma ve tatlandırıcılar, e-sigarayı genç popülasyonda daha çekici hale getiriyor. Erişkinlerde de e-sigara kullanımı 2016’da yüzde 4.5, 2018’de yüzde 5.4 olarak kaydedilirken, 24 yaş altında bu oran yüzde 15.
E-sigarayı bırakma konusunda yapılacaklara da daha az hakimiz. Nikotin yamaları ve sakızları bırakma sırasında yaşanan çekilme belirtilerini azaltırken FDA onaylı Varenicline ve Bupropion içerikli ilaçlar sigara bırakmayı kolaylaştırıyor. Aynı yaklaşımın e-sigarada işe yarayıp yaramayacağı araştırma konuları arasında.
Sigarayı kesmek yerine e-sigaraya geçmenin kendimizi kandırmak olduğunu bilmeliyiz. Zararın neresinden dönsek kârdır diyerek hepsinden tamamen ve kesin olarak uzaklaşın.
Bilimin ışığında sağlıklı günler diliyorum.